2-6-c-derinin-bakteriyel-hastaliklari

Sağlıklı insan derisi, mikroorganizmalara karşı birçok fizyolojik bariyere sahiptir. Stratum korneum örtücü tabaka özelliği ile mekanik bir koruma sağlar. Derinin sürekli kendini yenilemesi sonucu gelişen deskuamasyon da kolonize olan bakterilerin atılmasını sağlar. Ekrin ter bezlerinin salgıları ile oluşan asidik bariyer (asit manto) ve yağ salgısının oluşturduğu lipid manto; bakterilerin çoğalmasına kısmen engel olur. Deri yüzeyinin göreceli kuruluğu da gram negatif bakterilerin üremesini kısıtlar. İnsan derisinde, normalde hastalığa neden olmayan çok sayıda saprofit mikroorganizma bulunur. Bu bakteriler derinin florasını yaparlar ve patojen bakterilerin çoğalmalarını önlerler.

Deriye ait koruyucu mekanizmalardan herhangi birinde bozulma enfeksiyonların ortaya çıkmasına neden olur. Bazı metabolik ve kronik sistemik hastalıklarda deri enfeksiyonlan daha sık gelişir. Atopik dermatitte de bakteriyel enfeksiyonlara yatkınlık vardır. Hücresel (nötropeni) veya humoral (düşük Ig) immün yanıtta bozulma, enfeksiyonların daha şiddetli ve dirençli seyir göstermesine neden olur.

Farklı etkenlerin neden olduğu derinin bakteriyel enfeksiyonlan; oldukça farklı morfolojik özelliklere ve seyire sahiptirler. Bu enfeksiyonlar; gram-pozitif, gram-negatif bakteri ve değişik mikrorganizma (spiroket, riketsiya, klamidya ve mikoplazma gibi) enfeksiyonlan şeklinde sınıflandınlabilir.

Derideki bakteriyel enfeksiyonların büyük çoğunluğu, gram-pozitif bakteri olan, streptokok ve stafılokoklar tarafından meydana getirilir. Bu etkenler piyokok, enfeksiyonlan da piyodermi olarak tanımlanmaktadır.
Mikroorganizmaların çoğu, derinin Stratum corneum tabakasını aşamaz. Bunu sağlayan sebepler; asit manto, lipid manto, fizyolojik turnover (yenilenme), derinin pH’ının düşük oluşu, bakteriyel interferens, derideki kalıcı floranın patojenleri engellemesi, derinin göreceli kuruluğu gibi faktörlerdir ve bunlar genellikle bakterilerin koloni oluşturarak yayılmasını önler. Piyodermi denince her cins bakterinin deride yaptıkları infeksiyöz hastalıklar anlaşılırsa da pratikte piyodermiden stafilokok ve streptokokların yaptığı hastalıklar anlaşılır. Bu koklar sağlam deri ve mukozalarda hastalık yapmadan bulunur. Hastalık yapmamalarında asit mantonun önemi vardır. Herhangi bir dermatozun üzerinde piyodermi sekonder olarak gelişirse buna piyodermizasyon yada impetiginizasyon denir.

Bakteriyel deri enfeksiyonlarının tanı ve tedavisinde bazı ilkeler vardır. Lezyondaki bakteri türünün ayırt edilmesi önemlidir; lezyondan uygun örnek alınması, gram boyasının iyi değerlendirilmesi, kültür için uygun besiyerinin seçilmesi gerekir.

Stafilokokların yaptığı piyodermiler: impetigo, fronkül, karbonkül, sikozis simpleks, hordeolum,akne keloid, hidroz adenit, haşlanmış deri sendromu (ritter hastalığı), stafilokokların yaptığı sistemik enfeksiyonlar, toksik şok sendromu.

Streptokokların yaptığı piyodermiler: impetigo, ektima, erizipel, sellülit, lenfanjit, streptokokların yaptığı sistemik enfeksiyonlar, kızıl.

 

Piyodermiler

Piyodermiler streptokok ve stafilokok adlı bakterilerin deride yol açtıkları cerahatli deri hastalıklarıdır. Bu hastalıkları iki ayrı grup içinde inceleyeceğiz. îlk grubu streptokok bakterilerinin neden olduğu piyodermiler, ikinci grubu da stanlokok bakterilerinin neden olduğu piyodermiler oluşturur. Streptokok etkenli piyodermiler şunlardır:

1) Erizipel

2) Perleş

3) İmpetigo

4} Pamfigus neonatorum

5) Ektima

6) İntertrigo

Stafilokok etkenli piyodermiler de şunlardır:

1) Ostifolikülit

2) Sikozis nonparaziterya

3) Furonkl

4) Antraks

5) Hidrozadenit

6) Akne nekrotik

7) Akne keloidyen

8} Granüloma piyojenikum

9) Vejetan piyodermit

 

İmpetigo Kontagioza

Çok bulaşıcı bir hastalıktır. Yaz sonu, sonbahar başı en sık görüldüğü zamanlardır. Özellikle okul öncesi çocuklarda görülür. Vakaların büyük bir kısmında sorumlu ajan A grubu streptokoklardır. Nadiren S. aureus ile meydana gelebilir. A grubu dışındaki streptokoklarda çok nadiren etken olabilir. Bunlar arasında B grubu streptokoklar özellikle yenidoğanlarda etken olarak izole edilmişlerdir.

Ektima

Ektima hastalığı, özellikle koyun ve keçilerde görülen viral bir dermatitis zoonoz olup, hayvancılıkta ekonomik kayıplara neden olabilmektedir. Hastalığın ortaya çıktığı sürülerde genellikle morbidite %100, mortalite %1 dolayındadır. Ancak süt emme dönemindeki hayvanlarda ölüm oranı % 50’ye kadar çıkabilmektedir.

Ektima (orf), hayvanlarla temas eden insanlara da bulaşabilmektedir. Hastalık, derinin kılsız bölgelerinde, özellikle gingiva ve dudaklarla genital organlar ve tırnak aralarında oluşan lezyonlarla karakterizedir. İnkübasyon süresi 8 - 10 gün olan hastalıkta lezyonlar papül ve kabuklaşma yapmaktadır. Bu makalede Gökçeada, Malta ve Türk Saanen keçilerinde ortaya çıkan ektima (Ecthyma contagiosum) olgusunun genotiplerdeki etkisine dair gözlemler irdelenmeye çalışılmıştır.

Erizipel

Yılancık hastalığı olarak da bilinen erizipel; deride ağrı, kızarıklık, şişlik ve ısı artışı ile ortaya çıkan en çok bacaklarda görülen bir deri enfeksiyonudur. Tedavide gecikilirse enfeksiyon vücuda yayılabilir. Bu nedenle ihmal edilmemeli, erken dönemde tedavi için hekime başvurulmalıdır. Erizipel, deride kızarıklık, şişlik, ısı artışı ve ağrı ile seyreden bir bakteriyel deri enfeksiyonudur. Her yaşta görülebilen bir hastalık olan erizipel, vücudun herhangi bir bölgesini tutabilir. En sık 60-80 yaşları arasında ve bacak bölgesinde izlenmektedir.

Erizipel tedavisinde dikkat edilecek diğer konular nelerdir?

Yatak istirahati yapılmalı, erizipel olan bölge sarkıtılmamalı, mümkünse yüksekte tutulmalıdır. Bacaklarda ödem gelişimini önlemek için kompresyon çorapları kullanılabilir. Tedavide kullanılan ilaçların olası yan etkilerinin gelişimini önlemek ve enfeksiyona bağlı sıvı kaybını telafi edebilmek amacıyla bol sıvı alımına dikkat edilmesi önerilmektedir. Enfeksiyon için olası giriş kapılarının ve altta yatan nedenin de değerlendirilip, saptanırsa tedavi edilmesi gerekmektedir. Tekrarlayan olgularda erizipel gelişimini önlemek için uzun dönem antibiyotik tedavisi kullanılabilir.

Selülit

Selülit, cildin portakal kabuğuna benzer görüntüsüne verilen isimdir. Lipodistrofi olarak adlandırılır. Selülit özellikle dokularımızdaki lenf dolaşımının herhangi bir sebepten dolayı yavaşlaması sonucunda, hücreler arasında lenf sıvısının birikmesiyle meydana gelmektedir.

Portakal kabuğu görüntüsünün oluşumundan cilt altındaki ve cilde dik olarak bağlanan fibröz bantlar sorumludur. Bu fibröz bantlar kadın ve erkeklerde farklı olduğu için erkeklerde selülit oluşumu, hormonlarında etkisiyle yok gibidir.

Selülit Nasıl Oluşur?

Cilt altında (subcutanöz) yağ dokusunun genişlemesi hadisesidir. Bu genişleme;

  • Mikrosirkülasyonu bozar,
  • Lenfatik dolaşımı bozar,
  • Bozulmuş lenfatik dolaşım ve kan dolaşımı sonucu hücreler arası boşluğa basınç artışı sonucu sıvı ve toxinler sızmaya başlar,
  • Lenfatik dolaşımın bozulmasıyla birlikte dokularda hücreler arası mesafelerde yağlarda birikmeye başlar. Bu birikim yani ödem hücre fonksiyonlarını da bozar.
    Yağ hücrelerinin giderek büyümesi, akımı iyice bozarak yağ hücrelerinin birikimini artırır.
  • Cilt altı kalınlığının artması sonucu fibröz bantlarda bir genişleme olamadığından yağ birikimleri yer yer cildin dışarıya çıkıntılar yapmasına neden olur. Bu çıkıntılar cildin portakal kabuğu görüntüsünden sorumludur.
  • Selülitler yağ birikiminin de ilavesi sonucu her geçen gün artık tedavisi zor bir hal almaya başlar.
  • Bu birikim adele ve eklem fonksiyonlarında azalmaya, sırt ve bel ağrılarına, çabuk yorulmaya, varisler ve cilt deformasyonlarına, doku sarkmalarına, cilt çatlaklarına yol açarak kişinin psikososyal yapısını da bozmaya başlar.

Akut Lenfanjit

Kolda epitroklear lenf nodlarından aksiller lenf nodlarına, bacakta popliteal lenf nodlarından inguinal lenf nodlarına doğru yayılan ince, kırmızı çizgilerle karakterizedir. İnflamatuvar reaksiyon sonucu kızarıklık ortaya çıkar. Genellikle o sahada yaygın kırmızılık, ateş, duyarlılık ve ödem görülür. Genel vücut ısısı, 39-40 dereceye kadar yükselir. Ekstremite hareketleri, bakterilerin lenf kanalları boyunca yayılmasını kolaylaştırır. Enfeksiyonun ilk belirtilerini takip eden 12-24 saat içinde lokal lenf bezleri şişer. Akut lenfanjitte iyileşme genellikle tamdır. Bununla birlikte lenfanjitlerde, tekrarlayan infeksiyonlardan sonra dolaşım bozulacağından, staz nedeniyle nüks ihtimali artar. Bu şekilde damarların kronik veya tekrarlayan enfeksiyonları lenfatik yapıların hasarlanmasına yol açar. Bunun geç sonucu da lenfödemdir.

Tedavi
Ekstremitenin immobilizasyonu ve elevasyonu, lokal sıcak-ıslak, antiseptik pansuman ve uygun geniş spektrumlu antibiyotikler ile enfeksiyonun tedavisi yapılmalıdır. Olaya eşlik eden mantar enfeksiyonu mevcutsa tedavisi yapılmalıdır.

Akut Paronişi

Paronişi, tırnak çevresindeki alanda bazı bakterilerin veya mantarların neden olduğu enfeksiyona verilen isimdir. Akut veya kronik olarak karşımıza çıkmaktadır. Enfeksiyonun altta yatan nedenine bağlı olarak aniden oluşabileceği gibi bazı durumlarda haftaları bulabilmektedir. Halk arasındaki adı dolama hastalığıdır. Kolay tanı konulan bir hastalıktır ve dikkatli davranıldığında başarıyla tedavi edilebilmektedir.

Akut Paronişi, genellikle bakteriyel kaynaklı, ısırma, batma gibi travmatik durumlar sonucu aniden ortaya çıkmaktadır. Kronik Paronişi ise yavaş başlangıç gösterir ve giderek artar.Kişi bu durumun farkındadır.Nemli ortamlara maruz kalan bireylerde görülme olasılığı yüksektir.

Akut Paronişi Kimlerde Görülür?

  • Kişilerde tırnak yeme alışkanlığı olan bebeklerde
  • Parmaklarını emen bebeklerde
  • Manikür gibi işlemlerden sonra
  • Alçılama gibi bazı durumlardan sonra
  • Diğer bazı travmalar sonrasında

Büllü Distal Daktilit

Grup A streptokokların yol açtığı, sıklıkla genç erişkinlerde ve çocuklarda el ve ayak parmaklarının uç bölgelerinde gelişen, içi seropürülan mayi ile dolu gergin bül oluşumuyla karakterize, lokal bir infeksiyondur. Stafilokoklar ve Grup B streptokoklar da bu tablonun gelişiminden sorumludurlar. Bül sıvısından yapılan ekimlerde mikroorganizma üretilebilir.

Tedavide penisilinler, beta-laktamaz inhibitörleri ve penisilin alerjisi olan olgularda eritromisin kullanılabilir.

Elefantiyazis (Fil Hastalığı - Elefantiyazis Nostras Verrükoza)
Halk arasında bilinen adı fil hastalığıdır. Elefantiyazis rahatsızlığı vücudun çeşitli bölgelerinin orantısız bir şekilde büyümesi olayıdır. Nadir görülen bu hastalığın nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Doktor Michael Cohen'in anlattıklarına göre bu rahatsızlığa yakalanan yaklaşık 200 kadar insan bulunmaktadır.

Neden oluşur?
Solucanların üreme biçimleriyle bıraktığı larvaların, sivrisineklerle taşınması sonucu insanlara geçen bu rahatsızlık lenf damarlarını tıkayarak iltihaplanmaya yol açmaktadır. Bunun sonucunda özellikle ayak ve bacaklarda aşırı şişme görülür.
Fil hastalığı, aynı zamanda kanser dokusunun lenf yollarını tıkamasıyla veya ameliyatta lenf yollarının hasar görmesiyle de gerçekleşebilir. Akan sıvının çoğalması ya da dolaşıma girmeyip deri altı ve doku aralıklarına yayılmasıyla vücudun belirtilen bölgelerinde, ek olarak kol ve yüzde şişmelere neden olur.
Nasıl tespit edilir?
Şişliğe bastırıldığında parmağın bıraktığı çukur, hastalığın tanı belirtisidir. Zamanla deri kalınlaşarak renk değiştirir ve fil görüntüsünü andıran bir şekle bürünür. Bunun yanısıra öksürük ile hafif ateş de hastalığın tanılarındandır. Hastalığın kesin tanısı ise gece saatlerinde alınan kan örneklerinde mikrofilaryaların görülmesi ile konur.
Belirtiler
Görülebilecek ilk belirti, ısırılmadan sonraki üç ay ile iki yıl arasında ortaya çıkan ağrılı şişliklerdir.
Şişliğe basınca parmağın bir çukur bırakması tanı için önemlidir. Üreme organları bölgesi etkilendiğinde ise idrar yapmak zorlaşır. Zamanla, tıkanma sonucu deri kalınlaşır, pütürlü bir
hal alır ve renk değişikliği olur. Alttaki doku da kabalaşıp sertleşir, deri fil derisini andırır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Stafilokok

Stafilokok enfeksiyonları, genellikle deride hatta sağlıklı bireylerin bile burunlarının içinde bulunan bir mikrop türü olan stafilokok bakteriden kaynaklanır. Çoğu zaman, bu bakteriler hiçbir soruna neden olmamaz ya da nispeten küçük deri enfeksiyonlarına neden olabilir.

Ama stafilokok enfeksiyonları bakteriler vücudunuza girdiyse, kan dolaşımına karışarak eklem, kemik, akciğer veya kalbinizi etkilediyse ölümcül sonuçlara yol açabilir.

Geçmişte, hastaneye kaldırılan ya da kronik rahatsızlığı olan ya da bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerde ölümcül bir stafilokok enfeksiyonu olabilirdi. Ama şimdilerde, aksine sayısı giderek artan sağlıklı insanlarda yaşamı tehdit eden stafilokok enfeksiyonları görülür. Birçok stafilokok enfeksiyonu artık yaygın kullanılan antibiyotiklere yanıt vermez.

Sebepler

Birçok kişi stafilokok bakterileri taşır ama stafilokok enfeksiyonlar asla gelişmez. Eğer bir stafilokok enfeksiyonunuz varsa, bir süredir taşıdığınız bakterilerden kaynaklandığını söylememiz mümkündür.

Bu bakteriler de kişiden kişiye bulaşabilir. Stafilokok bakterileri çok dayanıklı olduklarından yastık veya havlu gibi cansız nesneler üzerinde onlara dokunan sonraki kişiye geçebilecek kadar uzun bir zaman yaşayabilir.

Büllöz İmpetigo

Büllöz impetigo daima S.aureus, faj II, tip 71 tarafından oluşturulur, kabarcıklar, granüler tabakadaki desmoglein l ’i hedefleyen bakteriyel toksinlere ikincildir. Büllöz impetigo sağlam deride gelişebilir.

Büllöz impetigo küçük veziküller şeklinde başlayabilir ve yüzeyel olan gevşek büllere ilerleyebilir. Büllöz impetigoda sistemik semptomlar sıktır, ama büllöz olmayan impetigoda nadirdir.

Stafilokoksik Haşlanmış Deri Sendromu

Stafilokoksik haşlanmış deri sendromu (SHDS) (Ritter hastalığı), sıklıkla stafilokoksik eksfolyatif toksinlerin yol açtığı şiddetli bir enfeksiyondur. Yenidoğan ve çocuklarda, erişkinlere göre daha sık olarak rastlanmaktadır. Ateş, tüm deriyi tutabilen yaygın eritem ve hızla rüptüre olup geniş erozyonlar bırakan Nikolsky pozitif gevşek büllerle karakterizedir. Derideki pullanma, yaygın eritemden 2-5 gün sonra ortaya çıkar. Genellikle fleksural alanlarda gözlenen büller giderek genişler ve ıslak eritematöz bir zemin oluşturacak şekilde kolayca yırtılırlar. Uygun tedavi yaklaşımı yapılmazsa sıvı elektrolit dengesizliği ve sepsis gibi ciddi klinik tablolara da neden olabilir.

Tanı sıklıkla klinik olarak konur, kesin tanı deri biyopsisi ile konulur. SHDS, erken tanı konup ve erken antibiyotik tedavisi ile 7-10 günde klinik olarak düzelen geri dönüşümlü bir durumdur. Geç fark edilen ve uygun tedavi başlanmayan, enfeksiyondan koruyucu tedbirler alınmayan hastalarda fatal seyredebilmektedir.

Hemodinamik bozukluğu ve/veya solunum sıkıntısı olan hastaların çocuk yoğun bakımda izlenmesi önemlidir.

Folikülit

Folikülit, kıl folikülünün bakteriyel enfeksiyonudur. Deride bulunan bakteriler değişik nedenlerden dolayı kıl kökünü etkiler. Folikülit yaygın olarak staphylococcus auerus tarafından oluşturulmakla birlikte, gram-negatif basiller, mantarlar ve virüsler de hastalığa neden olabilir.

Ortalama 2-5 mm çapında eritematöz bir lezyon şeklinde kıl folikülünü sarar. Hastalıkta sistemik belirtiler çok fazla görülmez. Lezyonlar kendiliğinden patlar ve yara izi bırakmadan iyileşebilir. Fakat geçmeyen vakalarda mutlaka bir dermatoloji uzmanı muayenesi ve tedavisi gerekir.

Folikülit oluşumunda etken olan faktörler, düzensiz ilaç ve antibiyotik kullanmak vücut direncini bozar ve bazı hastalıklara yol açabilir. Bağışıklık sisteminin bozulması, metabolik hastalıklar, kortikosteroid kullanımı, bağırsak hastalıkları, şeker hastalığı, karaciğer hastalıkları, havuz, jakuzi, nem oranı artışı, bu rahatsızlığın bulunduğu bir kişi ile yakın temasta bulunmak gibi nedenlerden kıl kökü iltihabı gelişebilir.

Kıl kökü iltihabı her yaşta görülebildiği gibi genellikle genç erişkinlerde görülür. Kıl kökü iltihabı çocuklarda genellikle mantarlardan dolayı meydana gelebilir. Kıl kökü iltihabı oluşumunda düzensiz antibiyotik kullanımı, olur olmaz antibiyotik kullanımı gibi ilaç kullanımları da oldukça etkilidir. Kıl kökü iltihabı saç ve sakalların dökülmesine neden olabilir. Kıl kökü iltihabı sadece saçlarda, sakalda değil vücudun kıl olan her bölgesinde oluşabilir.

Fronkül nedir?

Fronkül genellikle folikülitin (kıl kökü iltihabının) ilerleyerek derin inflamatuar bir leblebi veya portakal büyüklüğü arasında yumru oluşturması ile ortaya çıkar. Fronkül halk arasında çıban, kan çıbanı olarak bilinir. Etken olan bakteri genellikle staphylococcus aerus’tur.

Fronkül belirtileri

Fronkül kıl köklerinin bulunduğu terleme ve sürtünmeye maruz kalan bölgelerde (boyun, yüz, koltuk altı ve kalça bölgesi gibi) bölgelerde ortaya çıkar. Ciltte pembe, kırmızı hassas şişkinlik, şişkinliğin ve kızarıklığın giderek yayılması, deride acı gibi belirtiler görülür. Bu enfeksiyonlar vücudun diğer bölgeleri ile teması ya da başka biri ile temas yolu ile bulaşabilir.

Karbonkül nedir?

Halk dilinde aslan pençesi olarak bilinen birden çok fronkülün apseleşerek deri altına yayılması ile oluşur. Karbonkül genellikle boyun, sırt ve kalçalarda oluşur.

Karbonkül belirtileri

Karbonkül belirtilerinde, bazen başlangıç safhalarında kaşıntı ve hafif ağrıdan sonra çıban kendiliğinden kaybolur. Fakat genellikle çıban 1-2 gün içerisinde çok hızlı büyür. Çıbanda irin çoğaldıkça basınç ve ağrı artar ve ateş yükselmesi, titreme ve yorgunluk gibi belirtiler eşlik eder. Çıkan yumru beyaz ya da sarı bir baş oluşur ve patlar. Karbonkül erkeklerde kadınlara oranla daha fazla çıkar. Çıban tekrar tekrar çıkabilir.

Sikozis Barba (Sikozis Simpleks)
Stafilokokların sebep olduğu, püstüllerle karakterize, sakal ve bıyık bölgesinin kronik seyirli bir hastalığıdır. Erkeklerde (tıraş olanlarda) görülür. Etken çoğunlukla Staph. aureusolup burun akıntısı ile nazal kaviteden deri bölgesine gelerek hastalık yapar. Hastalık genellikle bıyık bölgesinden başlar. Yanma, batma gibi hislerle birlikte bu bölgede eritem oluşur. Daha sonra toplu iğne başı büyüklüğünde, ortasında kıl bulunan püstüller görülür. Hastalık traş ve kaşıntı ile bir follikülden diğerine atlayarak etrafa ve sakal bölgesine dağılır, kronikleştikçe, püstül teşekkülü azalır, yerini iltihabi papüllere bırakır. Kıllar cımbızla çekildiğinde kolay gelmez.
Ayırıcı tanı: Tinea barba ile yapılmalıdır. T. barbada kıllar çekmekle kolay ele gelir, iltihabi belirtiler daha fazladır ve seyirleri akuttur. Nativ preparatla ayırdedilir.
Tedavi: Kıllar epile edilmelidir. Antiseptik pansumanlar veya antibiyotikli merhemler, hem lezyonlara hem de burun deliklerine (tercihen müpirosin, Bactroban) kullanılır. Ağızdan sistemik antibiyotikler verilir.

Follikülitis Dekalvans

Ağrılı püstüler follikülit, ödemli, şiş görünümlü skatris ve dermatoskopiyle demet yapan folliküller görülür. Histopatolojisinde önce nötrofiller yoğun sonra nötrofil, lenfosit ve plazma hücreleri karışıktır. Patogenezinde Stapphylococcus aureus (S. aureus) ve süperantijenlerine karşı bir hipersensitivite reaksiyonu, ve hastanın hücresel immün cevabında bozukluk olduğu düşünülmektedir.

Tedavi

Tedaviye başlamadan önce hem burun kültürü, hem de püstüllerden kültür alınır Hastanın şapka, örtü, bant, veya peruk gibi eşyaları S. aureus kolonizasyonu için odak olabildiğinden sık sık dezenfekte edilmelidir. Tedavi stafilokok duyarlılığına göre planlanır; tetrasiklin, doksisiklin, sefalosporinler, eritromisin, fusidik asit olabilir. Topikal antibiyotiklerle (eritromisin, fusidik asit, klindamisin) işe yarar. Özellikle nadifloksasilin başarılıdır. Oral fusidik asit (1500 mg/gün, 3 hafta)- çinko sülfat (400 mg/gün, 6 ay)- ve topikal fusidik asit kombinasyonundan başarı elde edilmiştir. Dirençli olgularda rifampisin (300 mgx2)- klindamisin (300 mgx2) kombinasyonu yararlıdır. Klindamisin yerine siprofloksasilin, veya klaritromisin verilebilir. Dapson ilk 6 ay 75-100 mg, idamede 25 mg verilerek tedavide etkili olabilmektedir.

Akne Keloidalis

Ensede, oksipital bölgede kubbe gibi sert, folliküler papül ve püstüller vardır. Birleşerek keloid skar bırakırlar. Travma, mekanik irritasyondan kaçınılmalıdır. Potent topikal steroidler ve ILTA enjeksiyonları tedavinin ilk basamağını oluşturur. Daha şiddetli olgularda bu tedaviler tetrasiklin tedavisiyle kombine edilebilir. Tetrasiklinin yetersiz kaldığı durumlarda isotretinoin, başlangıçta yüksek dozda (1-1.5 mg/gün) idamede 10mg/gün-günaşırı verilerek kontrol altına alınabilmektedir. Cerrahi tedaviyle olumlu sonuçlar bildirilmektedir, Lazer epilasyondan yarar gören hastalar bulunmaktadır

 

 

 

 

 

 

Şarbon (malign püstül)
Etkeni Bacillus anthracis'tir. Hastalık çoğunlukla hayvanlarla ve onların yan ürünleri ile uğraşanlarda görülür. Mikroorganizmanın deriye girmesinden iki üç gün sonra iltihabi bir papül meydana gelir. Bu papül kısa bir zamanda etrafı eritem ve ödemli, içi sero-hemorajik sıvı ile dolu bir büle dönüşür. Bülün zemini nekroze olur ve buna şarbon püstülü denir. Ağrısız olan lezyon, tek olabileceği gibi bir kaç adet de olabilir. Daha sonra üzerinde kurut teşekkül eder. Kurut düştükten sonra yerinde derin bir ülser meydana gelir. Hastalarda bölgesel lenf bezleri şişmiştir, genel ateş ve kırıklık gözlenir. Şarbonun nadir rastlanan ve malign ödem denen bir klinik şekli daha vardır. Burada basilin girdiği yerde yumuşak ödemli bir şişlik meydana gelir. Kısa bir müddet sonra bu saha üzerinde nekrotik büller teşekkül eder, daha sonra nekrotik kurut oluşumu görülür. Bu klinik şekil, püstül malignden daha ağır seyir gösterir, septisemi ve ölüm meydana gelebilir.

Teşhis; klinik görünüm, lezyonlardan alınan materyalde gram pozitif şarbon basillerinin görülmesi ve özel kültür yöntemleri ile konur.
Tedavi: Hastalara yüksek doz intravenöz veya intramuskuler penisilin, oral tetrasiklin, şiddetli ödem durumunda İV steroid verilmelidir. Lokal yara bakımı yapılır.

Eritrazma
Korinebakterium minutissimum tarafından meydana getitilen bir hastalıktır. Predispozan olan faktörlerin başında diabet, obezite ve aşırı terleme gelir. Hastalık intertiginöz bölgelerden özellikle inguinal bölge, koltuk altı ve 3. ve 4. ayak parmak aralarında yerleşir. Ayak parmak aralarında maserasyonla kendini gösterir. Kasıklarda ve koltuk altında, keskin sınırlı, kahverengi, hafıf kepeklenen, orta kısmı ile kenar bölgeleri arasında bir fark olmayan sahalar halinde görülür. Belirtilerde sulanma görülmez, nadiren kaşıntı yapar. Wood ışığı altında, etkenin ürettiği porfirinlerden (koproporfirin) dolayı mercan kırmızısı renginde floresans gösterir.

Ayırıcı tanı: T. inguinalis ile yapılmalıdır. T. inguinaliste lezyonların orta kısmı gerilemiş olup kenar kısımlar aktiftir, ayrıca kenar bölgelerinde veziküller dikkati çeker. Nativ preparat ve Wood ışığı muayenesi ile ayırdedilir. Hastalık intertrigodan da ayırt edilmelidir. Burada sulanma ön plandadır.
Tedavi: Sistemik (etitromisin) ve topikal antibiyotikler (veya imidazol grubu antifungal kremler) verilir. Terleme önlenmeli veya azaltılmalıdır.

Plantar Keratoliz
Aşırı terleyen kişilerin, özellikle askerlerin ayak tabanlarında mikrokokus sedentaryus'un yol açtığı, ağrılı, kötü kokulu (bayat peynir kokusu), masere, çok küçük çukurcuklarla karakterize bir hastalıktır. Terlemenin önlenmesi ve topikal antiseptikler (1/10.000 potasyum permanganat sol, povidon iyodin) yeterlidir.

Trikomikozis Aksillaris

Trikomikozis aksillaris aksillar kılların ve daha nadir olarak pubik kılların tutulduğu Corynebacterium cinsi bakterilerin neden olduğu bir tropikal enfeksiyondur. Bakteriyel bir enfeksiyon olduğundan trikomikozis yerine trikobakteriyozis teriminin kullanılması önerilmektedir. Işık mikroskopisinde kıl şaftı boyunca kıla yapışık, nodüler, kırmızımsı, sarı veya siyahımsı birikimlerle karakterizedir.

 

Ektima Gangrenozum

Ektima Gangrenozum, genellikle immünsupresyon, malignite, diyabet, nötropeni gibi predispozisyonu olanlarda ve yanık zemini gibi zedelenmiş dokularda yerleşmeye eğilimli olan bir hastalıktır.

Etken Pseudomonas aeruginosa’dır. Pseudomonaslar folikülit, parmak arası enfeksiyonu, yeşil tırnak sendromu, eksternal otit ve ektima gangrenosum gibi dermatolojik tablolara yol açabilir. Ektima gangrenosum, pseudomonas sepsisinde veya primer olarak deride ortaya çıkabilir. Anogenital bölge ve aksilla başta olmak üzere herhangi bir yerde lokalize olabilir. Gergin, grube veziküller şeklinde başlar. Kısa süre içinde hemorajik karakter kazanan veziküllerin rüptüre olmasıyla siyah, nekrotik zeminli, endüre, ağrısız, yuvarlak ülser oluşur. Ülserin çevresinde eritem bulunabilir.

 

Riketsiyalar

Rickettsiaceae ailesinden insan ve hayvanlarda hastalığa yol açan zorunlu hücre içi gram negatif kokobasil ve kısa basillerdir; endotel hücrelerin sitozolu içinde çoğalırlar.Tüm dünyada yaygın bulunmalarına karşılık farklı coğrafi bölgelerde değişik cinsleri bulunur. İnsanlara sindirim sistemlerinde parazit olarak yaşaları bit, pire, kene ve akar gibi eklembacaklılar tarafından bulaştırılır. İnsan, epidemik tifüs dışındaki riketsiyozlar için ancak ikincil önem taşıyan, çoğunlukla rastlantısal bir konaktır.

Rickettsiaceae ailesindeki mikroorganizmalar, küçük olmaları ve gram boyama ile iyi boyanmamaları, ökaryotik hücrelerin sitoplazmalarında yaşamlarını sürdürebilmeleri nedeniyle önceleri virüs sanılırlardı. Ancak, yapısal olarak gram negatif basillere benzerlikleri, DNA, RNA, enzim, ribozom içermeleri ve antibiyotiklerle inhibe edilmeleri nedeniyle bakteriler sınıfında yer almışlardır.

Son 20 yıl içindeki 16 S rRNA sekans temelli incelemeler sonucunda Rickettsiales takımı içinde Rickettsia, Orientia, Neorickettsia, Wolbachia, Anaplasma ve Ehrlichia cinsleri yer almıştır. Coxiella burnetiiise proteobakterilerin gamma grubunda yer almıştır.

Kayalık Dağlar Benekli Ateşi

Kayalık Dağlar Benekli Ateşi ( KDBA), etkeninin Rickettsia rickettsii olduğu bir tablo olup riketsiyal hastalıkların en ağır seyirlisidir. Dermacentor ve Amblyomma cinsinden kenelerle taşınır. ABD’nin özellikle güney ve güneydoğusunda en yüksek prevalanstadır. Kenelerde transovaryan geçi göstermekle beraber, bazen enfekte olmamış keneler riketsemik küçük memelilerin kanını emerek bakteriyi alabilir. Konak, vektör kenenin aktif olduğu mevsimde enfekte olur. Hastalık en çok 5-9 ya arası çocuklarda gözlenirken mortalite oranı ise % 3-5’tir. R. ricketsii, kenelerin tükürük bezlerindeki salgılar yoluyla dermise inoküle olduktan sonra lenfohematojen yolla tüm vücuda yayılır. Ortalama 1 (2-14 gün) haftalık inkübasyon süreci sorasında klinik belirtiler ortaya çıkar. Hastalığın erken döneminde KDBA, çoğu viral hastalık ile karıan bir tablo ile karımıza çıkar. İlk 3 gün içerisinde en sık karşılaşılan semptomlar ateş (38°- 40°C), baş ağrısı, halsizlik, miyalji, artralji, bulantı, kusma ve iştahsızlıktır.

 

 

 

TOP