Ksantom

Ksantomlar, deri bulunan histiyositlerde lipit birikimleri sonucu oluşur ve kanda normal lipit seviyeleri (normolipemi) veya artmış serum lipit seviyeleri (hiperlipidemi) ile birlikte görülebilir. Lipit içeren histiyositler kar

Ksantelezına

Bu durum, gözler etrafında kemer benzeri veya linear plaklar olarak görülen ksantomun düz bir formudur. Hastaların %60-70'inde hiperlipidemi bulgusuna rastlanılmamıştır. Eğer hasta, lezyonları kozmetik bir sorun olarak görüyorsa, eksizyonla veya triklorasetik asit ile topikal tedavi yapılabilir. Eğer triklorasetik asit, doğru kullanılmazsa ciddi yanıklara sebep olabilir. Lezyon etrafındaki alan vazelinle korunmalıdır ve lezyonun yüzeyi asitle ıslatılmış pamuklu çubukla nazikçe silinmelidir. Birkaç saniye sonra tedavi edilen alan beyaza dönüşerek, pullanır veya kabuklanır.

Tüberöz Ksantom

Bu lezyonlar, lipitli histiyosit ve dev hücreleri içeren büyük nodüllerdir. Nodüller familyal hiperlipidemide eklemlerin ekstansör yüzlerinde ve tendonlar etrafında gelişir. Özellikle asil tentonu, diz ve dirsekte görülür.

Erüptif Ksantom

Bu durum, diyabetlilerde sıkça ortaya çıkmasına rağmen, lipoprotein lipazm konjenital eksikliğinde de görülür . Fazla sayıda sarımsı pembe papüller, hızlıca deri yüzeyinde gelişir.

Ksantom Tedavisi

Bu ksantamatöz bozuklukların tedavisi altta yatan hastalığa bağlıdır. Diyet ve lipit düşürücü ilaçlar kullanabilir.

 

Amiloidoz

Amiloidoz, amiloid adı verilen proteinin organlarda birikmesi ile meydana gelen bir hastalıktır. Amiloid genellikle farklı doku ve organları etkileyebilen ve kemik iliği hücreleri tarafından üretilen anormal bir proteindir.
Amiloidoz ve farklı kişilerde farklı organları da etkileyebilir ve amiloidin birçok türü vardır. Amiloidoz sıklıkla kalp, böbrekler, karaciğer, dalak, sinir sistemi ve gastrointestinal sistemi etkiler. Amiloidoz nadir görülmekte olup, genellikle kesin nedeni bilinmemektedir.

SEMPTOMLARI
Amiloidozun belirtileri etkilenen organlara bağlı olarak değişmektedir. Belirti ve bulgular belirgin olduğunda aşağıdakileri işaretleri içerebilir:

  • Ayak bilekleri ve bacakların şişmesi

  • Zayıflık

  • Önemli kilo kaybı

  • Nefes darlığı

  • Ellerde veya ayaklarda uyuşma veya karıncalanma

  • İshal veya kabızlık

  • Şiddetli yorgunluk

  • Genişlemiş dil (makroglossi)

  • Cilt değişiklikleri (Kolay morarma veya kalınlaşma gibi)

  • Göz çevresindeki morumsu lekeler (purpura)

  • Düzensiz kalp atışı

  • Yutmada zorluk

  • İdrarda protein

Bir doktora görünmek için;
Eğer ısrarla yukarıdaki herhangi bir belirti veya semptomları yaşarsanız durumunuz amiloidoz ile ilişkili olabilir. Amiloidoz ile ilişkili olmasada altta yatan başka bir sorun olabilir. Bunu belirlemek için doktorunuza görünün.

NEDENLERİ NELERDİR?
Doktorlar amiloidozu 3 ana formda sınıflandırmaktadır:

  • Primer amiloidoz: Bu, en sık görülen amiloidozdur. Kalp, böbrekler, karaciğer, dalak, sinirler, bağırsaklar, deri, dil ve kan damarları gibi birçok alanda etkileyebilir. Primer amiloidoz multipl miyelom ve kemik iliği kanseri olan bir formu dışında diğer hastalıklarla ilişkili değildir. Primer amiloidozun kesin nedeni bilinmemektedir, ancak doktorlar hastalığın kemik iliğinde başladığını belirtmektedirler.

  • İkincil amiloidoz: Bu formu tüberküloz, romatoid artrit ya da osteomiyelit, kemik enfeksiyonu gibi kronik enfeksiyon veya iltihabi hastalıklar ile birlikte görülür. Bu formu diğer organları da tutabilir ancak öncelikle böbrek, dalak, karaciğer ve lenf düğümlerini etkiler. Altta yatan hastalığın tedavisinin yapılması amiloidozun bu formunun ilerlemesini durdurmaya yardımcı olabilir.

  • Kalıtsal (ailesel) amiloidoz: Adından da anlaşılacağı gibi amiloidozun bu formu kalıtsaldır. Bu tür genellikle karaciğer, sinirler, kalp ve böbrekleri etkiler.

RİSK FAKTÖRLERİ
Birisinde birincil amiloidoz gelişebilir ama bazı faktörler daha fazla riske yer vermektedir.

  • Yaş: Amiloidoz 40’tan daha yaşlı insanların çoğunluğunda geliştirmektedir.

  • Diğer hastalıklar: Eğer kronik bir enfeksiyon veya inflamatuvar hastalık varsa kişi risk altında olabilir. Ayrıca multipl miyelom kişilerin 15’e kadar yüzde – kemik iliği kanserinin bir formu – amiloidoz gelişir.

  • Aile öyküsü: Amiloidoz bazı durumlarda kalıtsaldır.

  • Böbrek- Diyaliz: Eğer böbreklerde diyaliz gerektiren böbrek hastalığı varsa, diyaliz ile ilişkili amiloidoz riski vardır. Diyaliz kandaki büyük proteinleri ortadan kaldırmaz. Bu nedenle de çok büyük yani anormal proteinler çevre dokularda birikebilir. Bu durumda daha az modern diyaliz teknikleri ile uygulanmalıdır.

KOMPLİKASYONLAR(OLUMSUZLUKLAR)
Amiloidozun şiddeti amiloidin hangi organlarda biriktiğine bağlıdır. Potansiyel olarak yaşamı tehdit eden durumlar böbrek yetmezliği ve konjestif kalp yetmezliğidir.

  • Böbrek hasarı: Amiloidoz böbrekleri etkiler. Böbreklerin filtreleme sistemine zarar verir. Bu da idrarda protein görülmesine sebebiyet verir. Özellikle idrarda albümin proteini görülmektedir. Sodyum retansiyonu ile birlikte bu durum ayak ve ayak bileği şişmesine(ödem) neden olabilir. Sonuçta, böbreklerdeki filtreleme sistemine zarar verdiğinden böbrek yetmezliğine neden olabilir.

  • Kalp zararı: Amiloidoz kalbini etkileyen bir hastalıktır. Hafif bir eforla bile ortak belirti nefes darlığıdır. Bu nedenleri merdiven çıkmakta zorlanabilir ya da durmadan uzun mesafeleri yürüyemeyebilirsiniz. Amiloid protein kalbinizde biriktiği zaman kalp atışları arasında kan pompalama yeteneğini azaltır. Sonuçta amiloidoz kalbinizin elektrik sistemi etkileyebilir ve kalbin ritmi bozulabilir.

  • Sinir sistemine zararı: Amiloidozun bir başka komplikasyonu da sinir sistemi fonksiyonlarının bozulmasıdır. Parmaklarda ağrı, uyuşma veya karıncalanma ile karakterize olmaktadır. Bu durumda karpal tünel sendromu oluşabilir. Ayak veya ayak tabanında uyuşma veya bu alanlarda sinir tutulumu nedeniyle yanma hissi ve duygu eksikliğine neden olabilir.

Bunların dışında amiloid birikimi barsak fonksiyonunu kontrol eden sinirleri etkiler. Kabızlık ve ishal gibi dönemler yaşanabilir. Bazen kan basıncı durumunu kontrol eden sinirleri etkiler ve baş dönmesi veya kan basıncındaki çok hızlı düşüş sonucunda ayakta bayılma ile karşılaşabilirsiniz.

TANI VE TESTLER
Doktorunuz idrar, kan testleri de dahil olmak üzere bir takım fizik muayene ve testler yapabilir. İdrar testi anormal protein algılayabilir. Fakat amiloidoz için bu yeterli değildir. Büyük olasılıkla biyopsi gerekebilir.

Bir doku biyopsisinde doktorunuz küçük bir doku örneği çıkarmak için bir iğne kullanır. Doktorunuz sistemik amiloidoz olduğunu şüphelenirse sadece bir organ değil,- biyopsi karın yağ, kemik iliği, diş etleri, tükürük bezleri, deri veya rektum alınabilir – vücudun çeşitli yerlerinde etkiler anlamına gelir. Örnek sonra amiloid belirtilerini kontrol etmek için bir laboratuarda mikroskop altında incelenir. Bu biyopsiler ayaktan bir uyuşturucu ilaç (lokal anestezi) ile yapılmaktadır.
Ara sıra, doku örnekleri amiloidozdan etkilenen belirli organların teşhisi için karaciğer ya da böbrek gibi vücudun diğer bölümlerinden alınabilir. Bu işlemler hastanede yapılması gerekmektedir.

TEDAVİ VE İLAÇLAR
Amiloidoz için hiçbir çare olmamasına rağmen belirti ve bulguları yönetmeye yardımcı olan birtakım uygulamalar vardır. Bu uygulamalar amiloid proteininin daha fazla üretimini sınırlamaktadır.

Primer sistemik amiloidoz tedavisi
Primer sistemik amiloidoz için;

  • İlaçlar: Tedaviler mel falan (Alkeran) içerir. Bu aynı zamanda bazı kanser türleri tedavisinde kullanılan kemoterapi ajanıdır ve anti-inflamatuar etkileri için kullanılan bir kortikosteroiddir. Multipl myelom tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar da amiloidoz tedavisinde etkili olup olmadığınızı görmek için test edilmektedir. Bu ilaçlar kanser tedavide benzer bulantı, kusma, saç dökülmesi ve aşırı yorgunluk gibi yan etkilere neden olabilmektedir.

  • Periferik kan kök hücre nakli: Periferik kan kök hücre nakli hastalıklı veya zarar görmüş kemik iliği yerine yüksek doz kemoterapi ve daha önce toplanan olgunlaşmamış kan hücreleri (kök hücre) nakli kullanmayı gerektirir.

Sekonder amiloidoz tedavisi: Eğer sekonder amiloidoz varsa tedavinin birincil hedefi altta yatan nedeni tedavi etmektir. Örneğin, romatoid artrit için bir anti-inflamatuar ilaç kullanımı gibi…

Kalıtsal amiloidoz tedavisi:Amiloidoz bu formu için tek bir tedavi seçeneği vardır. O da karaciğer nakli. Amiloidoza neden olan protein türü karaciğerde yapılır.

Komplikasyonların tedavisi: Amiloidoz çok sayıda komplikasyonu neden olabileceği için belirti ve bulgular etkilenen organlara dayalı özel koşullar için tedavi gerekebilir.
Örneğin, amiloidoz kalp ya da böbrek etkiler ise, sıvı retansiyonu kontrol etmek için düşük tuz diyeti takip istenebilir. Veya doktorunuz diüretikler ve diğer ilaçlar reçete edebilir. Bazı durumlarda doktorunuz ağrı kontrolü için ilaç önerebilir. Organlarda ciddi bir amiloid birikimi varsa organ nakli gerekebilir. Fakat amiloid birikimi muhtemelen yeni organda da toplanacaktır. Bu şekilde bir nakil size çare değil de sadece ömrü uzatmak amaçlı olabilir.

Primer Lokalize Kutanöz Amiloidoz

Amiloidoz otolog bir protein olan amiloidon çeşitli doku ve organlarda depolanması sonucu ortaya çıkan hastalıkları içerir. Primer lokalize kutanöz amiloidoz (PLKA),sistemik veya dermatolojik bir hastalığa eşlik etmeksizin deride amiloid birikiminin görülmesidir. Günümüzde primer lokalize kutanöz amiloidozda amiloidin dejenere keratinositlerden köken aldığı düşünülmektedir. Primer lokalize kutanöz amiloidozun maküler amiloidoz, liken amiloidozvenodüler amiloidoz olmak üzere üç ana klinik tipi, ayrıca poikiloderma benzeri kutanöz amiloidoz, büllöz amiloidoz, vitiliginöz amiloidoz ve anosakral amiloidoz gibi nadir görülen tipleri vardır. Maküler amiloidoz en sık interskapular bölgede retiküle pigmentasyon şeklinde görülürken; liken amiloidoz sıklıkla tıbia üzerinde yerleşen, birleşerek plaklar oluşturabilen, hiperkeratotik, hiperpigmente papüller ile karakterizedir. Hem maküler hem de liken amiloidozun klinik özelliklerini gösteren tablo bifazik amiloidoz olarak adlandırılmaktadır. Nodüler amiloidoz ise sert, kahverengi veya pembe, santral atrofi gösterebilen 1-3 cm çaplı nodüler ile karakterizedir.

Lipoid Proteinozis

Lipoid proteinozis (LP), ilk kez Urbach ve Wiethe tarafından 1929 yılında “lipoidozis cutis et mucosae” adı ile tanımlanmıştır. Nadir görülen ve otozomal resesif geçiş gösteren kalıtımsal bir hastalıktır. Lipoid proteinozisin patogenezi bilinmemektedir. Lipoidozis olarak adlandırılmış olmasına karşın, biriken hyalen maddenin karbonhidrat protein kompleksi olduğu ve değişen derecelerde lipid içerdiği düşünülmektedir. Yapılan çalışmalarda LP’nin 1q21 kromozomda yer alan ekstraselüler matriks protein geninde (ECM-1) mutasyon sonucunda gelişebileceği gösterilmiştir. Karakteristik deri ve sıklıkla buna eşlik eden oral mukoza, farenks ve larenks tutulumları nedeni ile başlangıçta bu bölgeler ile sınırlı gibi düşünülmüş olmasına karşın, günümüzde hastalığın tüm organları etkileyebileceği bilinmektedir.

 

Müsinözler
Müsin, sağlam deride de üretilen jöle kıvamında proteinden oluşmuş bir maddedir. Kendinin 100 katı kadar su tutma özelliğine sahip olduğundan derinin su dengesini sağlamakta görevlidir. Müsin miktarının artarak deride bölgesel ya da yaygın olarak biriktiği hastalık grubuna müsinözler denir. Bu birikim altta yatan başka bir hastalığa bağlı olabilir. Bu hastalıklar Lupus Eritematozus, Granüloma Anulare, Dermatomiyozit diye adlandırılan hastalıklar veya bazı deri kanserleri olabilir. Işık tedavisi ve bazı ilaç tedavileri sonrasında da görülebilir. Bunların haricinde altta hiçbir hastalık yatmadan kendiliğinden de deride müsin birikimi olabilir. En önemli tipleri aşağıda belirtilmiştir:
Papüler Müsinoz
Deride bölgesel veya yaygın olarak müsin birikimine bağlı pembe mor renkli küçük kabarıklıklar görülür. Kaşıntılı olabilir. Bunun yanında deride sertleşme ve kalınlaşma da görülür. En sık el sırtı, ön kol, yüz, boyun ve gövdenin üst kısmı tutulur. Tanı klinik özellikler ve deri biyopsisi ile konur. Birikim yaygın olursa Skleromiksödem denir. Genellikle 30-50 yaş arasında ortaya çıkar. Hodgkin Hastalığı, lenfoma, lösemi ile birlikteliği olabilir. Tedavide kortizon, ışık tedavisi, radyoterapi kullanılabilir; ancak hastalık tedaviye dirençlidir.
Sklerödem Buschke
Sıklıkla grip, kızamık, zatürre gibi hastalıklardan sonra deride aşırı müsin birikimine bağlı sertleşme şeklinde ortaya çıkar. Şeker hastalığıyla ilişkili olabilir. Gençlerde ve çocuklarda sıktır. Öncelikle yüz, boyun, gövdenin üst kısmı tutulur. Deri gergin, aşırı sert ve kıvrımlarını kaybetmiştir. Nadiren iç organ tutulumu olabilir, yemek borusu tutulursa yutma güçlüğü gelişebilir. Tanı deri biyopsisi ile konur. Tanı konulduğunda ilişkili hastalıklar yönünden araştırılmalıdır. 1-2 yıl içinde kendiliğinden iyileşir.
Pretibial Miksödem
Başlıca alt bacak ön yüzünde pembemsi sarımsı deriden kabarıklıklar şeklinde görülür. Portakal kabuğu görünümüne yol açabilir. Genellikle tiroid hastalığıyla ilişkilidir. Tüm vücut tutulumu olursa Generalize Miksödem denir. Tiroid hastalığı tedavi ile düzelse bile bu hastalık gerilemeyebilir. Tedavi için deriye sürülen veya yara içine enjekte edilen kortizon kullanılabilir.

Folliküler Müsinoz
Kıl köklerinde müsin birikimi sonucu oluşan kıl dökülmesiyle karakterize bir hastalıktır. Kendiliğinden gelişebileceği gibi deri ve kan kanserlerine ikincil de oluşabilir. En sık yüz, boyun, kaşlar ve saçlı deride yerleşir. Deriden daha açık renkli, pembemsi üzerinde kepekleri olan yaralar görülebilir. Kaşıntı eşlik edebilir. Mantar enfeksiyonları ve saçkıranla karışabilir. Deri biyopsisi ile tanı konur. Tanı alan hastalar eşlik edebilen kanserler yönünden araştırılmalıdırlar. Kesin, etkili bir tedavisi yoktur. Başka hastalıklarla ilişkisiz tipi 1-2 yıl içinde kendiliğinden gerileyebilir.

Retiküler Eritematöz Müsinöz
Sıklıkla gövdede yerleşen, 1-3 cm çaplı, dantel deseni oluşturan kırmızı renk değişikliği görülür. Genç ve orta yaşlarda sıktır. Göğüs, karnın üst kısmı, sırt orta kısımlarını tutar. Tanı deri biyopsisi ile konur. İç organ tutulumu yapmaz. Aylar ya da yıllar sonra kendiliğinden gerileyebilir.

Kalsinozis Kutis

Kalsinozis kutis veya kutanöz kalsifikasyon amorf çözünmeyen kalsiyum tuzlarının deride birikimi ile karakterize nadir bir hastalıktır. Etyolojiye göre distrofik, metastatik, iyatrojenik ve idyopatik olmak üzere dört tipi vardır. Distrofik tip kalsiyum ve fosfor değerleri normal sınırlarda iken vücutta hasarlı bir dokuda kalsiyum fosfat kristallerinin birikmesi şeklinde gözlenir. Hiperkalsemi ve hiperfosfatemi durumunda metastatik tip gözlenirken, kalsiyum içeren metaller ile temas sonucu iyatrojenik tip oluşur. İdiyopatik tip ise nedeni açıklanamayan tiptir. En sık distrofik tip görülürken en azgörülen idyopatik tiptir. İdyopatik tip kalsinozis kutis olgularında doku hasarı ile anormal mineral metabolizması görülmez ve çoğunlukla kalsifikasyon vücutta bir alanda lokalizedir.

Akrodermatitis Enteropatika

1942 yılında Dan bolt ve Closs tarafından tanımlanan Akrodermatitis Enteropatika, nadir görülen bir çinko metabolizması bozukluğudur. Otozornal resesif kalttılan hastalığın geninin 8. kromozomun uzun kolunda lokalize olduğu gösterilmiştir. Acrodermatitis enteropatica, yüz, saçlı deri, parmak uçları ve anogenital bölgede egzamatöz ve pullu plaklar ile karakterizedir. Tipik lezyonların yanı sıra ishal, sekonder bakteriyel ve fungal enfeksiyonlar, nörolojik bozukluklar, davranışsal ve mental değişiklikler gözlenebilir. Daha büyük çocuklarda gelişme geriliği, iştahsızlık, alopesi, tırnak bozuklukları ve tekrarlayan enfeksiyonlar daha sık görülür. Akrodermatitis enteropatikanın klasik kombinasyonu olan dermatit, alapesi ve ishal olguların sadece %20'sinde bulunmaktadır. İshal her olguda görülmeyebilir ya da aralıklıdır. Hastalığın patofizyolojisi tam olarak anlaşılmamış olmakla birlikte, semptom ve bulguların oral ya da parenteral çinko tedavisi sonrası gerilemesi, çinkonun intestinal emilimi veya intestinal lümendeki biyoyararlanım basamağındaki bir bozukluğu düşündürmektedir. Anne sütü çinko eksikliğine karşı koruyucudur ve inek sütüne göre daha düşük çinko içermesine rağmen biyoyararlanımı daha fazladır, Bu nedenle anne sütü alan bebeklerde genellikle görülmeyip, ek gıdalara geçildikten sonra yakınmalar başlar. Bununla birlikte yalnız anne sütü ile beslenen bebeklerde de görülebileceği bildirilmiştir. Olgumuzun, anne sütü ile beslendiği erken süt çocukluğu döneminde tanı alıp, tedaviye erken başlanınş olması nedeni ile ishal gelişmediğini düşünmekteyiz.

Pellegra

Pellegra, sindirim sistemi, cilt ve sinirleri etkileyerek dermatite, ishale ve zihinsel bozukluklara neden olan bir hastalıktır. En yaygın nedeni niyasin yetersizliğidir (birincil pellegra). Diğer nedenleri vücudunuzda niyasin emilimini azaltan sindirim sistemi bozuklarıyla ilişkilidir.

Pellegra, sindirim sistemi, cilt ve sinirleri etkileyerek dermatite, ishale ve zihinsel bozukluklara neden olan bir hastalıktır. En yaygın nedeni niyasin yetersizliğidir (birincil pellegra). Diğer nedenleri vücudunuzda niyasin emilimini azaltan sindirim sistemi bozuklarıyla ilişkilidir.

Niyasin, nikotinik asit ya da B3 vitamini olarak da bilinir. Beslenme bozukluğunun bir sonucu olarak pellegra geliştirme riski en yüksek olanlar alkoliklerdir.

Alkolizmle birlikte yeterince yeşil sebze, deniz ürünü, et ve yumurta tüketmemek birincil pellegranın en yaygın nedenidir. Yeterli niyasin alınır ancak vücut tarafından işlenip kullanılmazsa ikincil pellegra oluşur. Buna çoğunlukla niyasin emilimini engelleyen sindirim sistemi hastalıkları neden olur. Niyasin üretimi için triptofan gereklidir ve düşük triptofan seviyesi pellegraya yol açabilir.

Pellegra belirtileri belirli aralıklarla oluşabildiği gibi sürekli de olabilir. Pellegra kişiden kişiye değişiklik gösterir. Pellegrası olan bazı kişiler yorgunluk gibi hafif belirtiler gösterirken, diğerleri şiddetli depresyon ve anksiyete geliştirebilir. Neyse ki, bu durum niyasin eksikliğini gideren beslenme takviyeleriyle tedavi edilebilir. Alkol tüketimini sınırlama, iyi dengelenmiş bir beslenme, sigara içmeme, bütün ilaç ve takviyeleri her zaman reçeteli almayı içeren yaşam tarzı değişiklikleri pellegra riskini azaltabilir.

Bazı durumlarda, tedavi edilmeyen pellegra, vakit kaybetmeden müdahale edilmesi gereken, bunama, anksiyete ya da depresyona yol açabilir. Eğer sizde ya da yakınlarınızdan birinde, alkol yoksunluğu sendromu ya da intihar düşünceli ağır depresyon ve değişken ruhsal durum da dahil ciddi belirtilerden herhangi biri varsa vakit kaybetmeden tıbbi yardım isteyin.

Pellegra tedaviniz devam ederken, hafif şiddetli belirtileriniz bir süre sonra tekrar başlıyor ya da hiç geçmiyorsa gecikmeden tıbbi yardım isteyin.

Pellegra, Afrika, Endonezya ve Çin’de çok yaygındır. Refah toplumlarında, klinik pellegra hastalarının büyük bir çoğunluğu, fakir, evsiz, alkol bağımlısı ya da yemek yemeyi reddeden psikiyatri hastalarıdır. Pellegra, özellikle Gulag denilen ve siyasi suçluları cezalandırmak amacıyla kullanılan Sovyet çalışma kamplarında yaygındı. Kronik alkolizm vakalarında görülmüş olabilir. Buna ilaveten, pellegra, mülteci nüfus ve kendilerine özgü nedenlerle, uzun süreli barınma sorunu ve gıda yardımı bağımlılığı olan yerinden yurdundan edilmiş kişileri sıkça etkileyen mikrobesin eksikliği hastalığıdır. Mülteciler genel anlamda kendilerine sunulan yerfıstığı gibi sınırlı niyasin kaynaklarına bel bağlar; besin içeriği ve gıda yardımı dağıtımındaki istikrarsızlık yurtsuz nüfusta pellegra nedeni olabilir.

Belirtiler

Pellegra vücutta çok az miktarda niyasin olması durumudur ve sinirler, sindirim sistemi ve cildin normal fonksiyonlarına etki eder. Pellegra şiddeti kişiden kişiye değişebilen birtakım belirtilere neden olabilir.

Yaygın pellegra belirtileri

Pellegra belirtileri her gün ya da sadece arada bir yaşanabilir. Ara sıra yaşanan bu yaygın belirtilerden herhangi biri ciddi olabilir:

  • Karın krampı
  • Zihin bulanıklığı ya da kuruntulu düşünüş
  • Depresyon
  • İshal
  • Hafıza, düşünme, konuşma, kavrama, yazma ya da okuma güçlüğü
  • Baş ağrısı
  • İştahsızlık
  • Halsizlik ya da uyuşukluk
  • Mukus zarı iltihabı
  • Kusmayla birlikte ya da kusma olmaksızın bulantı
  • Pulsu ve ağrılı cilt lezyonları
  • Cansızlık (güç kaybı)

Ciddi bir durumun işareti olabilecek belirtiler

Bazı vakalarda, tedavi edilmemiş pellegra, vakit kaybetmeden müdahale edilmesi gereken ciddi psikolojik ya da duygusal durumlara yol açabilir. Sizde ya da etrafınızdaki birinde şu ciddi belirtilerden herhangi biri varsa vakit kaybetmeden tıbbi yardım alın:

  • Alkol yoksunluğu
  • İntihar düşüncesi

Sebepler

Pellegranın yaygın olan sebebi, niyasin olarak bilinen B vitamini alımının yetersizliğidir (birincil pellegra). Birincil pellegranın en tipik nedeni, yeterince yeşil sebze, deniz ürünü, et ve yumurta tüketmemektir. Alkolizm çoğunlukla kötü beslenmenin bir sonucu olarak pellegrayla ilişkilidir.

İkincil pellegra, niyasinin, yeterli miktarda alınsa bile vücut tarafından işlenip kullanılmaması durumunda oluşur. İkincil pellegraya genellikle niyasin emilimini engelleyen sindirim sistemi hastalıkları neden olur. Bunların dışında, niyasin yapımı için triptofan gereklidir ve vücut tarafından üretilemeyen triptofanın düşük seviyede olması pellegraya yol açabilir.

Risk faktörleri

Birtakım faktörler pellegra geliştirme riskini artırır. Risk faktörlerini taşıyan herkes pellegraya yakalanmayacaktır. Pellegra risk faktörleri arasında:

  • Alkolizm
  • Anoreksiya nervosa
  • Yüksek mısır diyetleri
  • Sindirim sistemi hastalıkları
  • Triptofan alımı düşük beslenme (vücutta niyasin üretimi için gerekli)

Pellegra riskini azaltma

Pellegra riskini azaltmak aşağıdakilerle mümkün olabilir:

  • Niyasin yapımında rol oynayan tripofan açısından zengin gıdalar tüketmek, deniz ürünleri, et ve yeşil sebzeler gibi
  • Niyasin içeren gıdalarca zengin bir beslenme sağlanması, örneğin tahıl tohumları, yumurta, yeşil sebzeler, balık, süt ve maya
  • Besin gruplarının her birinden çeşitli gıdalar içeren sağlıklı bir beslenme planı sürdürmek
  • Alkol kullanımında ölçülü olmak

Komplikasyonlar

Size özel olarak doktorunuzla birlikte oluşturduğunuz tedavi planına uyarak ciddi komplikasyonlar yaşama riskinizi en aza indirmeyi sağlayabilirsiniz. Ciddi pellegra komplikasyonları arasında bunama ve depresyon yer alır.

Tedavi

Pellegra tedavisi sağlık kuruluşunuzdan tıbbi yardım istemekle başlar. Sağlık kurumunuz pellegranız olup olmadığını belirlemek için size sorular soracak, kan örneği isteyecek ve muhtemelen tanısal testler reçete edecektir. Pellegra tedavi planına tam olarak uymak ve bütün ilaçları talimatlara uygun almak önemlidir.

Pellegra tedavisinde yaklaşım, pellegranın asıl nedeninin tedavisine bağlıdır. Tedavi, niyasin ve triptofan (eğer gerekliyse) seviyesinin normal seviyelere getirilmesini içerecektir. Besin takviyeleri vermek bu maddelerin denge sağlanana kadar depolanmasına yardımcı olacaktır.

Kişisel niyasin ihtiyacınıza özel öneriler, yaş, cinsiyet ve sağlık durumunuza dayanarak doktorunuz tarafından sağlanacaktır.

Porfiriler

Porfiriler “hem” biyosentezinde görevli enzimlerdeki kalıtsal noksanlıklardan ortaya çıkar. Bu noksanlıklar “hem” öncü bileşiklerinin birikmesiyle toksik etkilere yol açar. Porfiriler kendilerine özgü enzim noksanlıkları ile tanımlanırlar. Klinikte iki belirti sergilenir: Nöroviseral anormallikler (genellikle akut porfirilerde) ve deride ışığa duyarlılık (genellikle belirtileri deride ortaya çıkan porfirilerde).

“Hem" demir içeren bir pigment olup en fazla kemik iliğinde eritroblastlar ve retikülositler tarafından üretilir ve globin ile bağlanarak hemoglobin oluşturur. Hem karaciğerde de yapılır ve sitokromlar gibi enzimlere bağlanır. Hem sentezi 8 ayrı enzim gerektirir

Bu enzimlerin ürettiği ve değiştirdiği porfirin bileşikleri birikirlerse zehirleyici etkileri ortaya çıkar.

Etyoloji ve Fizyopatoloji

Porfiriler “hem” biyosentez zincirindeki son 7 enzimden herhangi birinin noksanlığının sonucudur. Bu üretim zincirindeki ilk enzim olan dcltaaminolevülinik asit (ALA) sentetaz'daki noksanlık sideroblastik anemi yapar. Her enzimin genetik şifresini bir gen taşır ve bu gendeki sayısız olasılıktaki değişimler de bu genin ürünü olan enzimin işlevine aksatıcı bir biçimde yansır. Hem biyosentezinde çalışan bir enzimin yetersizliği veya noksanlığı sonucunda sübstratları ve prekürsörleri kemik iliğinde, karaciğerde, deride ve başka dokularda birikerek zehirlenmelere neden olurlar. Biriken prekürsörler kanda da bulunabilir idrar, safra ya da kalın bağırsak yolu ile atılırlar.

Porfirilerin çoğu otozomal dominantdır. Homozigot durumlar genellikle yaşamla bağdaşmaz ve fetal ölüme yol açar, bunun istisnaları, ALA dehidrataz (ALAD) eksikliği porfirisi ve üropoıfirinojen III kosentaz eksikliğidir. Bu iki hastalık ancak homozigot ya da çift heterozigot (yani aynı hastada, aynı gende 2 ayrı heterozigot mutasyon oluşması) koşullarda ortaya çıkar. Heterozigotlarda hastalık penetransı değişir.

Porfirilerin en doğru tanımı eksik olan enzime göre yapılsa da klinik özelliklerle (fenotip) ayrımları genelde yararlıdır. Bu nedenle porfiriler 2 sınıfa ayrılmışlardır: akut ve deri porfirileri. Akut porfiriler ilaçlar ve beden dışındaki başka nedenlerin teliklediği ve abdominal, mental ve nörolojik aralıklı belirtiler gösteren durumlardır. Deride etki gösteren porfiriler sürekli veya inişli çıkışlı belirtilerle deride ışık duyarlılığına neden olurlar. Bazı akut porfirilerin deri belirlileri de olur.

En sık tanı konan 2 ayrı kalıtsal porfiri, akut intermitan porfiri (ATP) ve porfiri kutanea tardadır (PCT). Her ikisi de 10,000’de bir olasılıkla görülür ancak heterozigot porfirinin penetransının değişken olması nedeniyle klinik hastalık olasılığı genetik olasılıktan daha düşüktür.

ALAD noksanlığı porfirisi ve eritropoetik protoporfiri (EPP) dışında bütün porfirilerde semptomatik evrede idrarda renk değişikliği (kırmızı veya kızıl kahverengi) görülür renklenmenin nedeni okside olmuş porfirinler ve/veya porfirin öncüsü porfobilinojen’dir (PBG). Bazen idrar 30 dakika kadar bekletildiğinde, porfirilerin oksidasyonu ile renklenme kendisini gösterir. ALAD noksanlığı porfirileri dışındaki akut porfirilerde her 3 heterozigottan birinde (kadınlarda erkeklerden daha sık olarak) idrarda PBG atılımı (ve renk değişikliği) hastalık belirtileri latent dönemde görülür.

Tanı

Klinikte porfiri belirtileri görüldüğünde hastalar kan ve idrar testleri ile taranarak porfirinler veya porfirin öncüleri PBG ve ALA aranır. Anormal tarama sonuçları daha başka testlerle desteklenir.

Kalıtsal bozukluklar, taşıyıcı olduğundan şüphelenilen ve iki kriz arasında olan hastalar da dahil olmak üzere semptomsuz hastalar benzer şekilde değerlendirilir, fakat test sonuçlan bu durumda daha az duyarlıdır, alyuvar ya da alyuvar enzim ölçümleri daha duyarlıdır. Genetik analizin kesinliği yüksektir ve mutasyon biliniyorsa aileler için de kullanımı yeğlenmelidir. Doğumdan önce (amniyosentez ile veya koriyon vilüs’ten örnek alınarak) benzer test yapılabilir fakat nadiren endikedir.

Akut Porfiriler

Akut porfirilerde aralıklı olarak karın bölgesinde ağrı ve nörolojik bozukluk belirtileri olur ve bu krizler bazı ilaçlar ve başka faktörler tarafından meydana çıkarılır. Değişken porfiri ve kalıtsal koproporfiri olanlarda güneş ışığı deride yaygın su toplanmalarına neden olur. Tanı hastalık krizinde idrarda yüksek düzeyde ALA ve PBG ölçümü ile kesinleşir. Tedavi glikoz verilerek veya şiddetli krizlerde IV "hem” verilerek yapılır. Gerektikçe belirtilere yönelik ve ağrı kesici tedavi uygulanır.

Görülme sıklığına göre akut porfiriler akut aralıklı porfiri (AIP), değişken (variegate) porfiri (VP), kalıtsal koproporfiri (HCP) ve çok seyrek görülen ALAD noksanlığı porfirisini içerir.

Hetcrozigot olanlarda, akut porfiriler çok seyrek olarak ergenlikten önce kendini gösterir ve ergenlikten sonra da olasılık %20-30 kadardır. Homozigot olanlarda hastalık çocuklukta ortaya çıkar ve belirtileri şiddetlidir.

Presipitan Etkenler

Hastalığın belirmesine neden olan birçok etken hem biyosentezinin hızını, işlevi bozulmuş veya azalmış olan enzimin çalışma kapasitesinin ötesine yükseltir. Porfirin öncüleri olan porfobilinojen (PBG) ve Ö-aminolevülinik asit (ALA) (veya ALA dehidraz [ALAD] noksanlığı porfirisinde birikir.

Hormonal etkenler önemlidir. Erkeklerden daha fazla kadınlar, özellikle hormon değişikliği zamanlarında (örn., menstrüasyon öncesi, gebelik önleyici hormon alırken, gebeliğin ilk haftalarında veya doğumdan hemen sonra) krizlere yatkındır. Buna rağmen, gebelik sakıncalı değildir.

Diğer etkenler arasında ilaçlar (barbitüratlar, diğer antiepileptikler, sülfonamid türü antibiyotikler ve üreme hormonları (progesteron ve benzeri stcroidler) ve özellikle karaciğerde ALA-scntetaz ve sitokrom P-450 enzimlerini uyaranlar gösterilebilir. Krizler genelde ilaç alınlından 24 saat sonra ortaya çıkar. Düşük kalorili veya düşük karbonhidrat içerikli diyetler ve alkol alımı da kriz geliştirir. İııfcksiyon, diğer hastalıklar, ameliyat veya zihinsel problemlerden kaynaklanan stres de ayrı bir etken olarak ele alınmaktadır. Krizler genellikle bir kaç etkenin bir araya gelmesi veya bilinmeyen nedenlerle ortaya çıkmaktadır.

Güneş ışınları VP ve HCP durumlarında deride belirtilerin oluşmasına neden olur.

Semptomlar ve Bulgular

Semptomlar ve bulgular sinir sistemini, karın içini veya her ikisini (nöro-viseral belirtileri) kapsar. Belirtiler saatler veya günler içinde gelişir ve bir kaç haftaya kadar sürebilir. Bazı gen taşıyıcılar, yaşamlarında ancak bir kaç kriz geçirirler. Başkaları ise yinelenen belirtiler gösterir. Kadınlarda krizler çoğu kez menstrüasyon döngüsünün evrelerine rastlar.

Akut porfiri krizi: Akut kriz öncesine özgü belirtiler kabızlık, yorgunluk, sinirlilik ve uykusuzluktur. Hastalarda en yaygın olan kriz belirtileri karın ağrısı ve kusmadır. Karındaki ağrı çok şiddetli olabilir ve karındaki duyarlılıkla ters orantılıdır. Karındaki belirtiler bağırsak sinirlerinin etkilenmesi veya yerel damar daralmalarından kaynaklanan iskemi olabilir. İnflamasyon olmadığından karın duyarlı değildir, karın zarı ile ilgili işaretler yoktur. Beden ısısı ve alyuvar sayısı normal veya biraz yükselmiş bulunur. Bağırsak paralizisi ile bağırsaklarda gerilme, şişme oluşabilir. İdrar rengi kırmızı veya kızılkahvereııgi olur ve kriz boyunca idrarda PBG düzeyi yüksektir.

Periferik ve merkezi sinir sisteminin tüm bileşenleri etkilenebilir. Uzun süren ataklar şeklinde motor nöropati sık ve şiddetli olarak görülür. Kas güçsüzlüğü genelde el ve ayaklarda başlar fakat herhangi bir motor nöronu veya kraniyal siniri etkileyerek dörtlü felç oluşturabilir. Medulla oblonga etkilendiğinde solunum yetmezliği meydana gelir.

Merkezi sinir sisteminin etkilenmesi ile epilepsi atakları, zihinsel davranış değişiklikleri (ilgisizlik, depresyon, huzursuzluk, açık psikoz, sanrı) belirir ve bunlar kalpte ritim bozukluklarına da katkıda bulunan sodyum veya magnezyum düzeyindeki azalmadan kaynaklanıyor olabilir.

Katekolaminlerin aşırı salınması ile huzursuzluk ve taşikardi olur ve katekolaminlerin neden olduğu ritim bozukluğu seyrekte olsa ani ölümle sonuçlanabilir. Geçici kan basıncı yükselmeleri ile tanımlanan değişken yüksek tansiyon tedavi edilmediğinde damarlarda neden olduğu değişmeler ile sürekli yüksek tansiyona dönebilir. Akut porfirilerde böbrek yetersizliği çok etmene bağlıdır; (olasılıkla sürekli yüksek tansiyona dönüşen) akut yüksek tansiyon böbrek yetersizliğini körükler.

Subakut/subkronik semptomlar: Bazı hastalar daha uzun süreli fakat şiddeti düşük belirtiler (tıkanıklığa yol açan kabız, yorgunlık, baş ağrısı, sırt ve oyluk ağrısı, parestezi, hızlı kalp atışı, solunum yetersizliği, uykusuzluk, zihinsel düzensizlikler, nöbetler) geçirirler.

VP ve HCP'de deri belirtileri: Nöroviseral semptomların yokluğunda bile, güneş ışınlarının düştüğü alanlarda deride kırılganlık ve yaygın su toplama olur, fakat genelde hasta bunun güneşle ilgisini farketmez. Derideki belirtiler PCT ile aynıdır.

Geç dönem semptomları: Motor sinirlerin etkilenmesi iki kriz arasında kalıcı güçsüzlüğe neden olabilir. AIP ve belki VP ve HCP hastalarından özellikle önceden porfiri krizi geçirenlerde de karaciğer kanseri, yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliği orta yaştan sonra daha yaygın görülür.

Tanı

Akut kriz: Başka nedene bağlı akut batın krizleri ile akut porfiri krizi ayırt edilemez (bazen gereksiz ameliyat yapılabilir). Bu durum birincil nörolojik veya ruhsal bozukluklar için de geçerlidir. Önceden porfiri geni taşıdığı veya ailesinde porfiri olduğu bilinenlerde porfiri olasılığı düşünülmelidir, fakat taşıyıcılarda başka nedenler de dikkate alınmalıdır.

En önemli bulgu krizden önce görülmeyip krizle ortaya çıkan kırmızı renkli idrar olmasıdır. Özellikle şiddetli kabızlık, kusma, hızlı kalp atışı, kas güçsüzlüğü, bulbar veya mental semptomlar ve karın ağrısı görülen hastada bir idrar örneği alınarak değerlendirilmelidir.

Porfiriden şüphe edildiğinde, hızlı ya da nitel yarı nicel metodlarla PBG ölçülmelidir. Olumlu sonuç alındığında aynı idrar örneğinde ALA ve PBG'nin kesin düzeyi ölçülmelidir. Değerlendirilen birey, idrarda hastalığın uyku evresinde dahi yüksek ölçüde porfirin öncüleri atan bir gen taşıyıcısı olmadıkça normalden >5 kez yüksek bulgular akut bir porfiri krizini belirtir.

İdrarda ALA ve PBG düzeyi normal ise, başka tanılar düşünülmelidir.Yükselmiş ALA ve normal veya biraz yükselmiş PBG, kurşun zehirlenmesi veya ALAD-noksanlığı porfirisi olabilir. Rastgele idrar örneklemesi uygundur, 24saatlik idrar toplanmasının yararı yoktur. ALA ve PBG ölçümleri örnekteki kreatiııin içeriğine göre düzeltilmelidir. Elektrolitler ve Mg ölçümleri yapılmalıdır. Aşırı kusma veya diyareye yönelik düşük tuz içeriği olan sıvı tedavisi veya uygunsuz antidiüretik hormon sendromu etkisiyle sodyum noksanlığı oluşabilir.

Porfiri tipini belirleme: Porfiride özgül tipin tanımlanması tedaviyi etkilemez, fakat akrabalardaki gen taşıyıcıları bulmak için yararlıdır. Her tipin porfirin ve porfirin öncüsü birikimi ve plazma, idrar ve dışkıda atılma özelliği kendine özgüdür. İdrarda yüksek ALA ve PBG belirlenirse dışkı porfirinleri ölçülmelidir. Bunlar normal veya hafifçe yükselmiş ise AIP, belirgin olarak yüksek ise HCP veya VP işaretidir ve kriz dışında görülmezler. Deride etkin akut porfirilerdc kendilerine özgü fluoresans gösteren plazma porfirinleri sıklıkla görülür. Alyuvarlarda PBG-deaminaz enzimi normalin yaklaşık %50'sine düşmüşse, AIP düşünülür. Alyuvarlarda porfirinojen oksidaz düzeyi azalmışsa VP tanısı ve kopıoporfirinojcn oksidaz düzeyi azalmışsa HCP tanısı düşünülür.

Aile çalışmaları: Kusurlu gen taşıyıcısının çocuğunda bu genin kalıtım riski %50’dir. Erken tanı ve aile danışmanlığı çocuklarda morbidite riskini azalttığından, etkilenmiş ailelerde çocuklar olabildiğince erken taranmalıdır. Ailede porfiri geni olduğunu gösteren ilk üyede hastalık genotipi saptanmışsa genetik tarama yapılabilir; yapılmamışsa alyuvar ve akyuvarlarda ilgili enzimler ölçülür. Genetik çözümleme rahimde tanı için amniosentez ile veya korion vilüsten örnek alarak yapılabilir fakat genelde gerekmez çünkü gen taşıyıcılar için ilerisi olumludur.

 

TOP