Beautiful girl with clean fresh skin, white background

 

Dissemine Gonokok İnfeksiyonu

Dissemine gonokok infeksiyonları bakterinin hemotojen (kan yoluyla) yayılımıyla oluşan genel infeksiyonlardır. Gezici poliartirit, artraji ve tenosinovit en sık görülen bulgulardır. Dissemine gonokok enfeksiyonunun en sık görülen komponenti artritisdir. Ateş, titreme, papül olarak başlayıp püstilleşen deri lezyonları bulunur. %1-2 olguda endokardit (kalpte enfeksiyon) görülür. Rektal (barsak son kısım) yerleşimli gonorede rektumda ağrı, akıntı ve kanama olur. Bazen enfeksiyon farinkse de yerleşir, bu durumda genellikle asemptomatik seyreder. Farinks ve rektuma yerleşmiş olgular tedaviye daha dirençli olarak bilinmektedirler. Öksürme, öne eğilme ve derin nefes alma ile artan ve sağ omuza vuran ağrı, ateş, bulantı, kusma şikayetleri gelişen hastalarda perihepatitis (Fitz-Hugh-Curtis endromu) akla gelmelidir.

Granüloma İnguinale
Cinsel Yola bulaşan enfeksiyonlardan bahsederken, geri kalmış ülkelerde en sık gözlenen cinsel hastalıklardan biri olan “DONOVANOZİS’ ten bahsetmemek olmaz. Bu hastalık en sık Afrika ve Asya’nın tropikal ve subtropikal bölgelerinde görülür. Çok bulaşıcı olmayıp, tekrarlayan temaslarla olur. Ülkemizde sık görülmemesine rağmen fazla bilinmediğinden atlanabilir. Avrupada ve gelişmiş Ülkelerde sık gözlenmez.
Etkeni Nedir?
Eskiden Klebsiella Granulomatis olarak bildiğimiz, şimdiki ismi” Calymmatobacterium Granulomatis” olan bir bakteridir.

Bulguları nedir?

* Üreme(genital) organların üzerinde yavaş yavaş ve sinsice büyüyen ve gittikçe yara halini alan küçük yumrular.

* Yara kenarları beyaz olup tabanı kırmızı ve kabarıktır.
Risk etmenleri nelerdir?
* Turizm,
* Seyahat
* Çok eşlilik
* Yoksulluk
* Eşcinsellik
Nasıl tanı koyarız?
Tipik yaranın görülmesi ve buradan alınan örneklerin Giemza, Wright ve Leishman boyası ile boyanıp, ”Donovan” cisimciğinin saptanması veya yaranın patolojik incelenmesi ile tanıya varılabilir. Bugün indirekt floresan testi ve PCR testi geliştirilmiş olup, tanıya varmada bizlere kolaylık sağlamaktadır.

Tedavisi nasıldır?
Azitromisin ilk gün 1 gram, sonra günde 0.5 gram olmak üzere, en az 3 hafta ağızdan verilir. Gerekirse(tekrarlarsa) süreyi uzatmak gerekir. Ayrıca Tetrasiklin 4x0.5 gram veya doksisklin 2x100 mg. ağızdan 3 hafta verilebilir.

 

Genital herpes nedir?

Genital herpes, HSV (Herpes Simplex Virüs)’ün neden olduğu; ağız, vajina veya genital bölgede yer alan mukoz membranların teması ile yayılan, cinsel yolla bulaşan hastalıklar sınıfına giren viral bir hastalıktır. Genital herpes genital bölgeleri (erkeklerde penis, kadınlarda vulva ve vajina) ve etrafındaki bölgeyi (kalçalar ve anüs) etkileyen bir enfeksiyondur.

Genital herpes sebepleri?

Herpes Simplex Virüs’ün iki tipi genital lezyonlara yol açar: HSV-1 ve HSV-2

HSV-1 sıklıkla ağız bölgesinde kabarcıklar yaparken HSV-2 genital yaralar veya anüs etrafında lezyonlara sebep olur. Herpesin ortaya çıkması immun sistem ile yakın ilişkilidir. İmmun sistemi zayıflamış kadınlarda (stress, enfeksiyon veya ilaçlar nedeniyle) hastalık daha sık ve uzamış haldedir.

Herpes simplex virus tip-1 (HSV-1)

Bu virüs çoğunlukla dudaklarda, ağızda ve yüzde enfeksiyon şeklinde görülür. Herpes simplexin en yaygın formudur ve pek çok insan çocukluğundan itibaren geçirir. HSV-1 sıklıkla ağız içinde yara, kabarcık veya göz enfeksiyonuna (özellikle konjuktiva ve kornea) neden olur. Ayrıca beyin (meningoensefalit) enfeksiyonuna yol açabilir. Enfekte tükürük, salya ile temasla bulaşır. Erişkin hayatta, %30-90 kişide antikor oluşur. Sosyoekonomik seviyesi düşük toplumlarda daha sıktır.

Herpes simplex virus tip-2 (HSV-2)

Bu virüs genellikle cinsel ilişki ile bulaşır. Belirtiler genital bölgede ülser ve yara şeklindedir. Ancak, HSV-2’li bazı kişilerde semptom görülmeyebilir. Ağız-genital bölge temasıyla Tip 1 ve Tip 2 çapraz enfeksiyonuna sebep olabilir. Yani ağzınızdan genital herpesi, genital bölgenizden de oral herpesi alabilirsiniz.

Genital herpes sadece insandan insana direkt temasla yayılır. Cinsel aktif yetişkinlerin %60’ının hastalığı taşıdığına inanılmaktadır

 

Hiv Enfeksiyonu

HIV ("Human Immunodeficiency Virus", insan Immun Yetmezlik Virusu) infeksiyonu, etken virüsün etkisiyle bağışıklık sisteminin giderek baskılandığı kronik bir infeksiyon hastalığıdır.
Hastalığın etkeni olan virüs (HIV), lentivirus ailesine mensup bir retrovirüstür. Retrovirüsler, tek sarmallı RNA içeren zarflı viruslardır. Reverse transkriptaz enzimi aracılığı ile genetik materyellerini çift sarmallı DNA'ya çevirip konakçı kromozomuna integre etme özelliklerine sahiptir.
İnsan lenfositlerinin yüzeyinde, hücre aktivitesi ve fonksiyonunda rol alan spesifik glikoproteinler mevcuttur. CD4 hücre yüzey antijeni taşiyan lenfositler, immunolojik reaksiyonlara yardim eden hücrelerdir. CD4 + lenfositler ayni zamanda HIV infeksiyonun primer hedefleridir. HIV infeksiyonun seyri boyunca CD4 +T hücre sayisi giderek azalir buna bağli olarak da AIDS için karakteristik firsatçı infeksiyonlar ve kanserler ortaya çıkar.
Virüs alındıktan sonra hastalık belli evrelerle seyreder. Aşağıda önce hastalığın bu seyri, sonra hastalık sırasında görülen farklı organ sistemlerine ait klinik bulgular ve hastalığın tedavisi anlatıldı.

I. HIV INFEKSİYONUNUN KLİNİK SEYRİ
HIV infeksiyonunun doğal seyri yedi evreye ayrılarak incelenmektedir.
1. Virüsün bulaşması
2. Primer HIV infeksiyonu ( Akut HIV infeksiyonu )
3. Serokonversiyon (Antikor oluşmasi)
4. Asemptomatik Dönem
5. Erken Semptomatik Dönem
6. Geç Semptomatik Dönem ( AIDS )
7. İleri Evre

1. Virüsün Bulaşması:
HIV/AIDS esas olarak üç önemli yolla bulaşır.:
a. Cinsel yolla bulaşma:
HIV/AIDS her türlü cinsel temasla ( homoseksüel, heteroseksüel, oral, vajinal veya anal ) bulaşır. Bulaş için virüsü taşıyan kişiyle yapılacak tek bir cinsel temas bile yeterlidir. HIV ile infekte kişilerle yapılan cinsel temas sayısı arttıkça, bulaş olasılığı artmaktadır. Birden fazla cinsel eşi olanlar, sık eş değiştirenler, damar içi madde kullanma alışkanlığı olanlar, hemofili, diğer kanama bozukluğu, kronik böbrek hastaliği gibi hastaliklari nedeniyle sık kan verilmek zorunda olan kişilerle yapılan cinsel temasda bulaş riski daha yüksektir. Oral, vajinal ve anal yolla yapılan cinsel temaslar bulaş riski açısından farklılık gösterir, anal cinsel temasda risk daha fazladır.
b. Kan ve kan ürünleri ile bulaşma:
Virüsün kanda yoğun miktarda bulunması nedeni ile, virüsü taşıyan kişilerden alınan kan ve kan ürünlerinin başka bir kişide kullanılmasi ile hastalık bulaşabilir. Ancak 1985 yılında viruse karşı oluşan antikorlarin kanda tespit edilmeye başlanmasıyla, kan ve kan ürünlerinin hastaya verilmeden önce HIV yönünden test edilmesi yasal zorunluluk oldu. Bu nedenle sonraki yıllarda bu yolla bulaşın son derece azaldı.
Ancak damar içi madde alışkanlığı olan kişilerin aynı iğne/enjektörü paylaşmaları ile bulaş giderek artan oranlarda görülmektedir.
c. Anneden bebeğe bulaşma:
HIV, gebelik boyunca, doğum sırasinda ve emzirme ile anneden bebeğe geçebilmektedir. Ancak %20-30 olan bu oran HIV pozitif anneye antiretroviral (virusu baskilayan) ilaç başlanmasi, doğumdan sonra ise bebeğe aynı ilacin verilmesi ve elektif sezaryen uygulanmasi ile % 8-10'lara düşürülebilmektedir.

2. Primer HIV infeksiyonu: ( Akut HIV infeksiyonu )
HIV, vücuda alindiktan 1-6 hafta içerisinde ilk çoğalma döneminde akut infeksiyona neden olur. Bu dönemde klinik bulgular, HIV infeksiyonuna özgü değildir ve değişkendir. Semptomlar ve görülme sikliklari şu şekilde belirtilmektedir: Ateş (%96), lenf bezlerinde büyüme (lenfadenopati) (%74), farenjit (%70), deri döküntüleri (%70), kas veya eklem ağrisi (%54), ishal (%32), baş ağrisi (%32), bulanti ve kusma (%27), karaciğer ve dalak büyümesi (%14), pamukçuk (%12). Bir kisim vakada menenjit, ensefalit gibi sinir sistemi bulgularina rastlanir. Bütün bu bulgular 2-4 hafta içerisinde tedavi gerektirmeden geçer. Akut infeksiyon döneminden itibaren kişi bulaştiricidir.
3. Serokonversiyon:
Virüsün vücuda girişini takiben, % 95 vakada 6-12 hafta içerisinde HIV'e karşi antikorlar gelişir. Bu antikorlarin hastaliğin ilerlemesini engelleyici etkileri yoktur, ancak hastaliğin teşhisi açisindan önem taşirlar. Bu döneme "serokonversiyon dönemi" denmektedir. Antikorlar gelişene kadar geçen sürede, kanda virüs mevcuttur ve hasta bulaştiricidir.
4. Asemptomatik Dönem:
Serokonversiyon döneminden sonra infekte kişiler "Asemptomatik Dönem"e girerler. Bu dönemde kişilerde hiçbir belirti ve bulgu yoktur, ama bulaşticidirlar. Asemptomatik dönem 6.5-13 yil (ortalama 8-10 yil) sürer. Ancak vakalarin %20-30'u ortalama 1.5-5 yil içerisinde bir sonraki döneme geçebilmektedir. Bu süreyi etkileyen faktörler virüsün alinma yolu, hastanin yaşi ve virüsün virülansidir. Transfüzyon yolu ile alanlarda virüs yükü daha fazla olduğundan süre 6 yil olmakta, virüsü cinsel temasla alan homoseksüel erkeklerde ise bu süre 10-12 yila uzamaktadir.
Fizik muayene bu dönemde genellikle normaldir. %40-50 vakada fizik muayenede yaygin lenfadenopati saptanabilir. Lenf bezi büyümeleri HIV infeksiyonu dişinda değişik hastaliklarda da görülebilmektedir. HIV infeksiyonundan olduğunun belirlenebilmesi için lenf bezi büyümelerinin kasik dişinda en az iki ayri bölgede olmasi, büyüklüklerinin 0.5-2 cm çapinda olmasi ve 3 aydan daha uzun bir süre büyük kalmasi gerekmektedir. Klinik yönden bu dönem latent bir dönemdir. Ancak lenfatik dokularda virüs çoğalmaya devam etmekte ve CD4 hücre sayisi progresif olarak azalmaktadir.
5. Erken Semptomatik Dönem:
Hastalarda ilk kez doktora başvurmalarina neden olan belirtilerin başladiği dönemdir. Halsizlik, baş ağrisi, vücut ağirliğinin %10'undan fazla kilo kaybi, nedeni bulunamayan ateş, bir aydan daha uzun süren ve tedavi edilemeyen ishal, deride pullanmalarla seyreden bir hastalik olan seboreik dermatit, yaygin ve sik herpes virüs infeksiyonlari, ağizda mantar infeksiyonlari en sik karşilaşilan belirti ve bulgulardir..
CD4 hücre sayimi ile beraber kandaki virüs miktarini gösteren viral yük tayininin yapilmasi ve tedavinin bu parametrelere göre planlanmasi gerekir.
6. Geç Semptomatik Dönem: ( AIDS )
Bu dönemde bağişiklik eksikliği iyice belirgin bir hale gelir, firsatçi infeksiyon veya kanserler ortaya çikabilir. Yaygin kullaniminda HIV ile ilgili tüm hastaliklar genel olarak AIDS adi ile anilmakta ise de aslinda virus vücuda alindiktan sonra geçirilen tüm dönemler HIV infeksiyonu, bunun son basamaği da AIDS dönemidir. AIDS'i belirleyen hastaliklar, bağişiklik sistemi sağlam kişilerde hastalik yapmayan ya da bazi özel durumlarda çok seyrek hastalik yapabilen, parazit, virus ve mantarlarin neden olduğu bazi infeksiyon hastaliklari ile, Kaposi sarkomu, beyin lenfomasi gibi bazi özel tür kanser hastaliklaridir.
özellikle bu dönemde firsatçi infeksiyonlarin tanisi, tedavisi ve profilaksisi (önleyici tedavisi) önem taşimaktadir.
7. İleri Evre
Gözün retina tabakasinin virüse bağli infeksiyonu olan sitomegalovirüs (CMV) retiniti görülebilir. Bu evreye gelmiş hastalarda, antiretroviral tedaviye rağmen ortalama 2 yil içerisinde yeni bir AIDS göstergesi hastaliğin ortaya çikişi engellenememektedir.

Molluskum Kontagiosum

Molluskum kontagiosum sık görülen ve göreceli olarak zararsız bir viral deri enfeksiyonudur. Bulaşıcı bir enfeksiyondur ve başka bir bireyden direkt temas sonucu geçebilir. Çocuklarda ve genç erişkinlerde daha sık görülür, ancak herhangi bir yaşta da ortaya çıkabilir.

Molluskum kontagiosumun nedeni nedir?

Molluskum kontagiosuma bu enfeksiyona sahip birey ile yakın temas veya ortak kullanılan çamaşır yoluyla geçen bir virus neden olur. Birkaç hafta süren kuluçka döneminden sonra döküntü ortaya çıkar. Bu döküntü, atopik ekzemaya sahip bireylerde daha sık ve yaygın görülür. Bazen de herhangi bir nedenle bağışıklık sistemi baskı altında olan kişilerde (örneğin bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi alanlar) çok sayıda molluskum kontagiosum lezyonları gelişebilir. Ancak molluskum kontagiosumlu bireylerin büyük çoğunluğu sağlıklıdır.

Tedavi seçenekleri nelerdir?

•Döküntüler kaybolana kadar belli aralıklarda sıvı nitrojen (kriyoterapi) ile dondurulabilir.

• Bazı basit önlemler döküntülerin yangısal hale gelmesine ve ardından kaybolmasına neden olabilir. Bunlar lezyonları sivri bir iğne ile delmek ve penset ile sıkmaktan ibarettir. Bu işlemden önce ağrı kesici krem kullanılabilir.

• Lezyonlar sivri bir alet ile kazınarak temizlenebilir (küretaj).

• Göz kapaklarındaki döküntüler ile bir göz hastalıkları uzmanı ilgilenmelidir.

 

PEDICULOSIS PUBİS (KASIK BİTİ, PUBİS BİTİ)

Etken, Klinik ve tanı

Pubis biti (Pediculosis pubis) 1-4 mm uzunlukta, sivri kafalı ve pubis kıllarına tutanmak için tırnakları olan, vücudu parçalı bir parazittir. Bu parazit genellikle çok sayıda cinsel eşi olan, kalabalık ortamlarda ortak yaşam sürdüren ve temizlik kurallarında uymayan kişilerde görülür. Enfeksiyon genelikle pubik kıllarının olduğu bölgeye ve anüs civarına sınırlıdır. Ancak, aksilla ve vücudun diğer kıllı bölgelerine de yerleşebilir. Bu parazit ile enfekte olan kişilerde şiddetli dereceye kadar kaşıntı şikayeti vardır.

Olası tanı hastanın öyküsüne, klinik değerlendirmeye (kaşıntı bölgesindeki papül veya derinin zedelenmiş olmasına) dayanarak konulur. Genital bölgede kıllara tutulmuş bit veya yumurtaların görülmesi ve mikroskopta incelenmesi ile tanı doğrulanabilir.

Bitin yumurtaları bir haftada çatlar ve yaklaşık 8-10 gün sonra tam olgunluğa erişirler. Pubis biti çoğunlukla cinsel ilişki ile geçer. Sıcak ve kalabalık ortam insandan insana geçişi arttırır. Bit ve yumurtaları, enfekte kişide veya bu kişinin giysilerinde canlı kaldığı sürece bulaşır.

Tedavi

  • Permetrin (%1) enfekte bölgeye uygulanarak 10 dakika beklenir ve sonra yıkanır VEYA
  • Lindan %1’lik şampuan enfekte bölgeye uygulanarak 4 dakika beklenir ve sonra yıkanır VEYA
  • Piretrinler ve piperonil butoksit enfekte bölgeye uygulanarak 10 dakika beklenir ve sonra yıkanır.

Lindan gebe, emziren kadınlarda ve 2 yaşın altı çocuklarda kullanılmaz.

Cinsel eşler de aynı bçimde tedavi edilmelidir.

Kirpiklerdeki pedikülozis oftalmik bir pomadın kapak kenarlarına 10 gün süreyle ve günde 2 kez uygulanmasıyla tedavi edilebilir. Bu yöntemlerle bitler veya sirkeler havasız kalıp boğulmaktadır. Kullanılan ilaçlar göze uygulanmamalıdır. Hastanın son 2 gün içinde kullandığı giysiler ve çarşaflar yıkanmalı, kurutulmalı ve ütülenmelidir.

Korunma

  • Enfekte kişilerle cinsel ilişkiden kaçınılmalı ve bu kişilerin kullandığı elbise ve yatak takımı gibi eşyalara temas edilmemelidir.
  • Toplum eğitiminde, ortak yıkanan çamaşırların sıcak su ile 55C’de 20 dakika yıkanması ve yıkanma sonrası mutlaka ütülenmesi gerektiği belirtilmelidir.
TOP