Diabetes Mellitus
Diabetes Mellitus (DM); insülinin kısmi ya da tam eksikliğinin neden olduğu kan şekeri yüksekliği ile karakterize bir sendromdur.Hastalığın sebebi kesin olarak bilinmememktedir. Çevresel faktörler genetik yatkınlık üzerinde durulmaktadır.
DM'un toplumda sıklığı %10 civarındadır. Kabaca tip 1 ve tip 2 olarak iki sınıfı vardır.
TİP 1 DM :
Şeker yüksekliğinin ortaya çıktığı zaman bu tip diyabetik hastalıkların pankreaslarının %90 ının harap olması gerekmektedir.
TİP 2 DM :
Sıklıkla obez ve insüline direnç gelişmiş hastalarda görülür. Bu iki faktöre insülin yapan pankreas b hücre bozukluğu eklenmesi ile hastalık ortaya çıkar.
TİP 1 / TİP 2
Başlangıç Yaşı : 40 Yaş altı / 50 yaş üstü
Semptomların Süresi : Haftalar içinde / Aylar içinde
Ağırlık : Normal / Obez
İnsülin Tedavisi : Şart / Gerekli Değil
Fronkül (Kan çıbanı):
Dermis ve subkutan dokunun, süpürasyonla sonlanan. akut ve lokalize bir derin folikülit ve perifolikülitidir. Sıklıkla, sürtünen ve terleyen alanlara yerleşim gösterir. Şişmanlık, diyabet, immunsupresyon ve kronik kaşıntılı hastalıklar predispozan rol oynarlar.
Kıl folikülü ve çevresinde, sert, hassas, ağnlı, eritemli ve sıcak bir nodül olarak başlar. Lezyon üzerinde bir nekrotik tıkaç vardır. Nodül, süratle büyür, birkaç gün içinde flüktuan bir hal alır. Yumuşayan lezyon açılarak, nekrotik tıkaçla birlikte, kanlı cerahat dışarıya atılır. Açılma sonrasında, ağrıda belirgin azalma olur, ödem ve kızarıklık gerilemeye başlar. Açılma yerindeki ülser, birkaç gün veya hafta içinde skatris bırakarak iyileşir.
Fronkül iyileşirken, yeni odaklar gelişiyorsa fronkülozis tanımı kullanılır. Bu tabloda; daha önce verilen tedavinin uygun ve yeterli olup olmadığı sorgulanmalıdır. Uygun tedavilere karşın fronkülozis gelişen kişide, predispozan faktörlerin varlığı araştırılmalıdır.
Aksiller ve inguinal bölgeye yerleşim gösteren fronküller hidradenit süpürativadan ayrılmalıdır.
Diyabetik Dermatit hastalarında en çok görülen deri belirtilerinden bir tanesi diğerleri kadar tehlikeli ve kötü olmamakla birlikte diyabetik dermopati denen bir bozukluktur. Özellikle bacakların alt kısımlarında kaval kemiğinin hizasında ve ön kısmında derinin görülen bir bozukluğudur. Nedeni bilinmemektedir. Mekanizması çok açık değil ama karakteristik bir belirtidir. Önce kırmızı ve kahverengi kabartılar oluyor ondan sonra üstlerinde kepekler görülüyor daha sonra yine tam bilemediğimiz bir şekilde yerinde küçük bir çöküntü bırakarak iyileşiyorlar. Bazen çizgi şeklinde bazen nokta şeklinde ve bunların hepsi kolay kolay dikkati çekmeyen belirtilerdir. Gözden kaçabilen belirtilerdir. Ancak dikkatli bir hekim ve dikkatli bir hasta gözlemesi ile fark edilebilecek durumlardır. Bunun fark edilmesi belki daha önce tanısı konmamış olan bir diyabetin ortaya çıkmasına neden olabilir. Birincisi biraz uzun süren gecikmiş diyabetlerde olduğu için çok ihmal edilmiş olması gerekir. İkincisi de bunların varlığı diğer bazı diyabete bağlı organ tutulumlarının da bozukluklarının da başladığının işareti olabilir. bir hastanın takibinde de böyle bir bulgu varsa muhakkak diğer organların da kontrol edilmesi böbreklerin ve gözün özellikle değerlendirilmesi gerekecektir.
Akantozis Nigrikans
Akantozis nigrikans, kasık, koltuk altı, boyun ve diğer deri kıvrımlarında ortaya çıkan, deride kalınlaşmış koyu renkte yamalar görülen, seyrek rastlanan ve tedavisi olmayan bir durumdur. Akantozis nigrikans (AN), multipl endokrinopatiler ile ilişkili olmasına rağmen literatürde (elde olan verilerde) akontozis nigrikans ile hipotroidizm birlikteliğinin görüldüğü çok fazla sayıda olgu bulunmamaktadır.
Akantozis nigrikans genç kişilerde genetik bir bozukluk olarak veya Cushing sendromu gibi bir endokrin bozukluk sonucunda, insilün direnci olan hastalarda, akromegali durumunda, Addison hastalığı olanlarda, Prader -wili sendromu durumunda, polikistik over sendromu olanlarda ve hipotiroidi problemi olan hastalarda ortaya çıkabilir. Bu durum akciğerin ve diğer organların kanseri bulunan kişilerde de ortaya çıkabilir. Akantozis nigrikans testosteron ve kortizon içeren ilaçların, doğum kontrol ilaçlarının epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçların etkisi ile de gelişebilir.
Psödoakantozis nigrikans, (kilolu kişilerde görülen akantozis nigrikans) genellikle aşırı kilolu ve koyu tenli kişilerde görülen, çok daha sık rastlanan bir durumdur. Bu hastalık formunda, kıvrımlı alanlardaki deri çevredeki deriden hem daha kaim hem de daha koyu renktedir ve etkilenmiş alanlarda genellikle aşırı terleme olur. Psödoakantozis kadınlarda daha sık görülür.
Akantozis nigrikans hastalığı teşhisi ve tedavisi
Akantozis nigrikans hastalığının teşhisi için endokrinoloji bölümünde araştırılma yapılır ve tedavi edilmeye çalışılır. Hastalığın teşhisi genellikle bir cildiye uzmanın yapacağı fizik muayende ve gereken durumlarda biyopsi tetkiki ile konulabilir. Akantozis nigrikans hastalığının tedavisi tam olarak yapılamamakla birlikte hastalığın altta yatan nedeni tedavi edilir ise hastalıkta gerileme veya azalma olabilir. Psödoakantozis nigrikans kilo verilmesi ile geçebilir veya azalabilir. Kullanılan ilaçlara bağlı meydana gelen aknatozis nigrikans ilacı bırakarak azalabilir veya geçebilir. Et çıkıntıları şeklinde görülen akantozis nigrikans tedavisinde elektrokoter, kriyoterapi ve lazer tedavisi gibi tedavi yöntemleri kullanılır.
Sarkoidoz
Sarkoidoz ya da sarkoidozis, tüm doku ve organları tutabilen ve nedeni tam olarak bilinmeyen, sistemik granülomatöz bir hastalıktır (granülom: makrofaj, lenfosit, dev hücreler gibi bağışıklık sistemimizle ilgili hücrelerin oluşturduğu nodül). Hastalık tüm doku ve organlarda görülebilmekle beraber en sık akciğer ve göğüs içindeki lenf bezleri tutulur ve aynı anda birçok organda birden ortaya çıkabilir.
Hastalığın nedeni tam olarak ortaya konulmamış olmakla birlikte uzun süreli ve düşük yoğunluktaki antijenik bir uyarının bağışıklık sistemini harekete geçirerek granülomaları oluşturduğu bilinmektedir. Bakteri, virüs ve parazit gibi enfeksiyöz ajanlar ya da berilyum, zirkonyum, çam ağacı polenleri gibi nonenfeksiyöz ajanların bu immünolojik süreci başalatabileceği ileri sürülmektedir.
Hastalık belirtileri nelerdir?
Genç ve orta yaş grubunda daha sık görülen bu hastalıkta tanı koydurucu hiçbir semptom ve bulgu yoktur ve hastanın şikayetleri tutulan organa göre değişiklik gösterebilir. Birçok hastada hiçbir semptom görülmez ve tanı tesadüfen çekilen akciğer grafisi ile konulur. Hastaların yaklaşık % 25-30´unda halsizlik, iştahsızlık, ateş gibi genel hastalık belirtileri mevcutur. Bazı hastalarda ateş, eklem ağrıları, yorgunluk, halsizlik, bacakların ön yüzünde sert ağrılı kırmızımsı mor renkli nodüllerin ortaya çıkması ile hastalık akut bir şekilde başlayabilir. Akciğer tutulumu olan olgularda öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı, hırıltılı solunum, nadiren kan tükürme gibi semptomlar vardır.Bazen boyun, koltukaltı ya da başka bir bölgede büyümüş lenf bezleri muayene esnasında tespit edilebilir. Hastalık akciğer dışında sıklıkla gözlerde de görülür ve göz tutulumu varlığında gözlerde kızarıklık, bulanık görme, ışıktan rahatsız olma gibi belirtiler olabilir. Cilt tutulumu varlığında ise cilt üzerinde değişik karakterde kabarık lezyonlar saptanır. Nadiren beyin tutulumu olan olgularda baş ağrısı, baş dönmesi, görme bozuklukları ortaya çıkabilir. Sarkoidoz hastalarında böbrek taşı oluşma riski normal bireylere göre daha fazladır ve taş varlığında buna ait idrar yakınmaları ve bel ağrıları ortaya çıkar.
Sarkoidozda tanısal yaklaşım
Hastaların bir kısmında muayene bulgusu olmamakla birlikte cilt tutulumu olan olgularda deri üzerindeki kabarık lezyonlar ilk muayene esnasında fark edilebilir. Hastalığın akut başlangıçlı formunda yüksek ateş, eklem ağrıları, halsizlik, çabuk yorulma gibi şikayetlerin yanısıra cilt tutulumunun özel bir formu olan eritema nodozum, sarkoidozu hemen akla getirir. Eritema nodozum bacakların ön yüzünde ve genellikle dizden daha aşağıda ağrılı kırmızımsı-mor kabarık nodüller şeklinde tanımlanır. Sarkoidoz dışında akciğer tüberkülozunda da görülebilir.
Sarkoidoz tanısı için ilk adım genellikle standart akciğer grafisi çekilmesidir. Akciğer grafisinde iki taraflı lenf bezlerinde büyüme ve/veya akciğer dokusunun hastalığına ait gölgeler saptanabilir. Akciğer grafisinde görülen değişikliklere göre sarkoidoz hastalığı 4 evreye ayrılmaktadır. Evre 0 hastalıkta akciğer grafisi normaldir. Evre I,II ve III hastalıkta ise sırasıyla iki taraflı akciğer lenf bezlerinde büyüme (Bilateral hiler adenopati), iki taraflı akciğer lenf bezlerinde büyüme ile beraber akciğer dokusunda hastalık bulguları ve akciğer dokusunda ilerlemiş hastalık bulguları saptanır. Akciğer grafisinde sarkoidozu düşündürür değişikliklerin görülmesini takiben hastadan kan tetkikleri ve bunun yanısıra göz muayenesi, bilgisayarlı akciğer tomografisi, idrar tetkikleri, solunum fonksiyon testleri istenilir. Kan biyokimyasının incelenmesinde bazı hastalarda kalsiyum miktarında artma olduğu saptanır. Yine karaciğer tutulumu olan hastalarda karaciğer enzimleri yükselmiştir. Akciğer grafisi ve akciğer bilgisayarlı tomografisinde akciğer dokusunda hastalığa ait gölgeler saptanan hastalarda solunum fonksiyon testlerinde azalma saptanır. Radyolojik yöntemler ve diğer laboratuar yöntemleri ile sarkoidoz düşünülen hastalarda kesin tanı için biyopsi gerekir. Biyopsi materyali bronkoskopik yöntemlerle ya da hastada boyun veya koltuk altında büyümüş lenf bezlerinden, ciltte yer alan nodüllerden, akciğer dışı tutulan bir başka organdan (karaciğer, adele, dudak mukozası vb) elde edilebilir. Bazı hastalarda ise göğüs içindeki lenf bezlerine ulaşarak buradan biyopsi almak için genel anestezi altında mediastinoskopi yapılır. Mediastinoskopide, hasta uyutulduktan sonra boynun alt ve göğsün üst kısmından yapılan küçük bir cilt kesisini takiben, endoskop buradan içeri doğru yani göğüs boşluğuna sokulur. Bu sayede göğsün orta kesiminde ve ana soluk borusunun (trakea) her iki tarafında bulunan lenf bezleri görüntülü olarak incelenerek biyopsi alınır. Elde edilen doku parçalarının patoloji laboratuarında incelenmesi ile kesin tanıya ulaşılır.
Sarkoidozda klinik seyir ve tedavi
Tanı anındaki klinik tablo ile hastalığın seyri arasında çok yakın bir ilişki vardır.Ateş, eklem ağrıları, eritema nodozum gibi hızlı ortaya çıkan belirtilerle seyreden akut başlangıçlı hastalık genellikle kısa süre sonra kendiliğinden gerileyerek iyileşirken, daha sinsi başlangıçlı hastalık kronikleşme eğilimindedir. Akciğer grafisine göre evre 0 ve evre I hastalarda eğer diğer organlarda tutulum yoksa tedaviye gerek yoktur. Bu hastalar takibe alınırlar. Akciğer dokusunda hastalık olan ve öksürük, nefes darlığı gibi şikayetlere sahip hastalarda ve göz, böbrek, beyin, yaygın cilt, kalp tutulumu olan olgularda tedavi gerekir. Hastaların çok büyük bir kısmı kendiliğinden ya da uygulanan tedavi ile iyileşir. Ancak hastalığın tedavi sonrası nüks etme olasılığı daima mevcuttur. Nüks durumunda hasta yeniden değerlendirilerek tekrar tedaviye alınır.
Cushing Sendromu
Böbrek üstü bezinden salgılanan bir hormon olan kortizolün, çeşitli nedenlerle fazla salgılanması ve dışardan fazla alınmasını sonucu oluşan, vücutta çeşitli değişikliklere neden olan sağlık sorunudur. Cushing sendromu nadir görülen bir hastalıktır, kadınlarda daha sık görülmektedir.
Cushing sendromunun en sık görülen nedeni, kortizol içeren ilaçların(hap, krem, iğne) herhangi bir nedenle dışardan alınmasıdır. Bunun dışında hipofiz bezi (beyin altında ve ortasında yer alan hormon salgılayan bezleri düzenleyen küçük bez) iyi huylu tümörlerinden veya başta akciğer kanseri olmak üzere çeşitli tümörlerden salgılanan bazı maddelerin böbrek üstü bezini uyararak (Ektopik ACTH sendromu) veya böbrek üstü bezinin, kendi tümörlerinin fazla kortizol salgılanması sonucu oluşur. Hipofiz bezinden kaynaklanan olgulara, Cushing hastalığı adı verilmektedir.
Cushing sendromunun, dışardan ilaç alımı dışında en sık görülen nedeni olan Cushing hastalığı (hipofiz tümörleri) ve böbrek üstü bezinin tümörü olan,surrenal adenomları iyi huylu tümörlerdir ancak fazla hormon salgısı vücuda zarar verirler. Hipofiz dışından böbrek üstü bezi uyaran (ACTH:adrenocorticotrophic hormon) salgılayan tümörler genellikle kanserdir. Çok nadir olarakta böbrek üstü bezi kanserleri (surrenal adenokanserleri) Cushing sendromuna neden olur.
Cushing sendromunun belirti ve bulguları nelerdir?
Kilo alma, kan basıncı yüksekliği (hipertansiyon), aydede yüzü görünümü, ense bölgesinde yağ birikimi, ciltte çatlama, yüzde kızarıklık, kadında yüz ve vücutta kıallnma, kan şekeri yüksekliği, kas ve kemiklerde (osteoporoz) zayıflama, böbrek taşları, depresyon ve uyku bozukluğu.
Palmar Eritem
Tıbbi adı palmar eritem olan avuç içlerinde kızarıklık ve beneklenmenin nedeni tam olarak bilinmemektedir.Bununla birlikte artmış östrojen miktarına bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir. Gebe kadınların %50-55’inde rastlanır. Zencilerde daha nadir görülür. Nadiren ayak tabanlarında da saptanabilir. Herhangi bir yakınma yaratmayacağı gibi hafif yanma ve kaşıntı olabilir. Her zaman kullanılan nemlendiriciler yararlı olabilir.
Karaciğer hastalıklarının önemli bir bulgusu olan palmar eritem varlığında kan tetkileri ile karaciğer fonksiyon testleri yapılmasında fayda vardır. Palmar eritem doğumdan sonra östrojen düzeylerinin normale inmesi ile kaybolur.
Eritema Nodozum
Eritema nodozum, genellikle diz ve diz altında bacak ön yüzünün derisinde ve ayakta ani (akut) gelişen, deriden kabarık, kızarık, ısı artışı olan, ağrılı, fındık veya ceviz büyüklüğündeki (genellikle 2-6 cm çapında) şişliklerdir. Bazen eklemin yakın komşuluğunda çıktıklarında, eklem iltihabı ile karıştırılabilir. Nadiren kronik (müzmin) ve sık tekrarlayan formu da vardır. Eritema nodozum, derinin aşırı reaksiyon verdiği bir durumdur. Cilt altı yağ dokusunun mikropsuz iltihabıdır. Çok ağrılıdır. Ateş, yaygın vücut ağrısı, eklem ağrısı ve halsizlik gibi grip benzeri şikayetlere neden olur. Oluşan bu ağrılı ve kızarık şişlikler, hiç uç vermez; sivilce, apse, karbonkül veya fronkülden (karbonkül ve fronkül; deri altı mikrobik enfeksiyonlar) farkı budur. Patolojisi her ne sebebe bağlı olursa olsun, her zaman septal pannikülit (yağ dokusunun yangısı) olarak gelir. Sadece Behçet Hastalarında çıkan eritema nodozumlarda damar duvarı (vaskülit=perivasküler infiltrasyon) iltihabı bulguları da olabilir. Genellikle iz bırakmadan geçer; Behçet hastalığına bağlı çıkanlar deride koyu renkli iz bırakabilir. Bu nedenle eritema nodozumu olan bir hastadan, patolojik tanı için biyopsi alınması çok gereksiz yere yapılan bir uygulamadır. Enfeksiyona bağlı eritema nodozumlar, tedavi edilmeseler de genellikle 7 haftada iyileşir, bazen 5-6 aya uzayabilir.
Eritema Anüler Santrifüj
Eritem anüler santrifüj (EAS) yavaş ilerleyen, yuvarlak şekillerle karakterli kızarık bir lezyondur. Görülme sıklığı yüz binde bir olarak belirtilmektedir. Her yaşta görülebilir 50-60 yaşlarında daha çok görülür, kadın ve erkeklerde eşit sıklıktadır.
EAS, ilaçlar, böcekler, yiyecek, malignite gibi bir duruma karşı gelişen bir aşırı duyarlılık reaksiyonu olarak değerlendirilmektedir. Mantar enfeksiyonları ile birlikte sık görülür. Bundan başka virüs, parazit, ilaçlar, gıda maddeleri ,gebelik, otoimmün hormon bozuklukları ve maligniteler ile EAS a neden olabilir. Safra taşı enfeksiyonu, sarkoidoz ve böbrek enfeksiyonu ile de birlikte olabilir . Ama çoğunlukla hastaların büyük bölümünde herhangi bir neden saptanamaz.
Merkezden çevreye doğru yayılan kızarık sert minik bir kabarıklık olarak başlayan EAS'ın yüzeysel ve derin olmak üzere iki tipi vardır. Bir kaç haftada 5-6 cm büyüklüğe gelirken sayısı da artabilir . Yüzeysel tip kızarık, sert olmayan yama formundadır. İlerleyen kenarın iç yüzünde kabuklanma özgündür ama her zaman görülmez. Derin tipte bu yoktur ilerleyen kenar normal deriden yüksektir. En sık gövde kol ve bacaklarda görülür, el ve ayaklarda tutulum görülmez. Çoğunlukla şikayete neden olmaz. Ancak bazı hastalarda kaşıntı olabilir. haftalar ve aylarca kalabilir ama iyileşirken iz bırakmaz.
EAS diğer figüre eritemler ile karışabildiği gibi, kütanöz lenfoid hiperplazi, lenfoma, pitriyazis rozea, anüler ürtiker, anüler psoriazis, granüloma annülare, mikozis fungoides, tinea korporis gibi hastalıklarla da karıştırılabilir.Kronik ve tekrarlayabilen bir hastalıktır, tedavide altta yatan bilinen bir hastalık varsa önce bu tedavi edilmelidir. Tedavi edilmese de sıklıkla kendiliğinden geriler. Ancak belirtilerin fazla olduğu yaygın tutulum olan hastalarda, topikal kortikosteroidler ve kalsipotriol etkili olabilmektedir . Bazen mantar ve diğer enfeksiyonların tedavisine olumlu yanıt alınabilir.
Sweet Sendromu
lk kez 1964 de Robert Sweet tarafından tanımlanmıştır. Özellikle kadınlarda sık tekrarlayan ateşli cilt hastalığıdır. başlangıç yaşı 30-60 yaş arasıdır. Erişkin kadınlarda erkeklere göre üç kat sık görülmektedir. Çocuklarda ise erkek ve kızlar eşit oranda etkilenir. Ateşli gripal enfeksiyonlardan sonra veya kan hastalıklarıyla (lösemi, lenfoma) birlikte görülebilir. Mide, barsak, meme, böbrek ve mesane kanserlerine eşlik edebilir.
Akut febril nötrofilik dermatoz bir habasetden kaynaklanmadığında kadın:erkek oranı 3:1 olmak üzere sıklıkla 30-50 yaş arası kadınları etkilemektedir.Erkeklerde daha ileri yaşlarda (60-90 yaş) ortaya çıkma eğilimindedir. Hastalıkakut respiratuvar hastalık, gastrointestinal infeksiyon, ilaç kullanımı veyaaltta yatan bir habaseti izleyebilir. Histopatolojik yapıda dermişte yoğunnötrofil infiltrasyonuyla üst dermişte ödem vardır. Vaskülitle sonuçlanabilir,ancak bu sekonderdir.
Hastalar yüksek nötrofil sayısına ve hassas, koyu kırmızı plak veyapapüllere sahiptir ve ateşlidir. Nadiren büllöz veya püstüler lezyonlargörülebilir. Lezyonlar sıklıkla ataklar halinde ortaya çıkar. Her atak ateşitakiben gelir ve günler veya haftalarca sürebilir.
Tanısı klinik özelliklere ek olarak deri biyopsisi sonucu ile konur. Öncesinde gripal enfeksiyon geçirme öyküsü, Kanser veya gebelikle ilişkili olması, halsizlik ve ateş olması, kan tetkik sonuçları da tanı konulmasında yardımcıdır. 4 alt tipi tanımlanmıştır:
1-Klasik Tip (En Sık Görülen)
2-Kanserler İle İlişkili Olanlar
3-İltihaplı Hastalıklar İle İlişkili Olanlar
4-Gebelikle İlişkili Olanlar
Belirtiler
- Deride Döküntü
- Deride Kırmızı, Ateşli, Dokunmaya Hassas Bir Şişkinlik
- Deride Kızarıklık
- Boyun Tutulması
- Kol tutulması
- Yüz tutulması
Sebepler
Nedeni bilinmemekle birlikte sıklıkla altta yatan bir habaset özellikle de hematolojik habasetlerle birlikte ortaya çıkar
Risk Etkeni
Akut respiratuvar hastalık, gastrointestinal infeksiyon, bazı ilaçlar
Tedavi Yöntemi
Bu hastaların çoğunluğunun başlamasında gripal enfeksiyonlar etkili olduğu için, bu hastalığın geçmesiyle tablo kendiliğinden geriler. Ağrı kesiciler ve kortizon de tedavide kullanılabilir. 50 yaş üzerindeki hastalar, kan tetkiklerinde kansızlığı saptanan ve yaralarında içi su dolu kabarcıklar çıkan hastalar, birlikte görülebilen kanserler açısından araştırılmalıdırlar.
Gerekli Tahliller
- Hemogram (Kan sayımı + Lökosit Formülü)
- Biyopsi
- İnspeksiyon
Olabilecek Durumlar
Yüksek ateşe sebebiyet verebilir.
Pyoderma Gangrenozum
Pyoderma gangrenozum (PG), ülseratif kolit, Crohn hastalığı gibi enflamatuvar barsak hastalıklarına, lenfoproliferatif hastalıklara, romatolojik hastalıklara eşlik edebilen reaktif nötrofilik bir dermatozdur. Genellikle ağrılı, morumsu sınırı olan ülseratif lezyonlarla karakterizedir. Lezyonlar çoğunlukla yüz, üst ekstremite ve el dorsaline lokalizedir. Hastalığın etyolojisi bilinmemektedir. Alt tipleri ülseratif, püstüler, büllöz ve vejetatif PG’dir. PG ayırıcı tanısında, arteryel ve venöz ülserler, bakteriyel ve mikobakteriyel enfeksiyonlar, vaskülitler, maligniteler, sfiliz ve Sweet sendromu yer almaktadır. Kesin tedavisi bulunmamakla birlikte, topikal ve sistemik kortikosteroidler, siklosporin, metotreksat gibi immünsupresan ilaçlar PG’nin tedavisinde kullanılmaktadır.
Pyoderma gangrenozum (PG), sıklıkla erişkin yaşlarda görülen destrüktif, nekrotizan ve enfeksiyöz olmayan, ülserasyonlarla seyreden bir deri hastalığıdır. Vücudun bütün bölgelerinde görülebilmekle birlikte özellikle üst ekstremite ve yüzü tutar. Lezyonlar paterji, enfeksiyonlar, böcek ısırıkları, biyopsi, ameliyat gibi travmalara sekonder olarak veya normal deri üzerinde oluşabilir. Lezyonlar, ağrılı ülser, bül, püstül veya vejetasyonlar şeklindedir ve histolojik olarak nötrofil birikimiyle karakterizedir.
Jeneralize Pruritus
İnatçı jeneralize pruritus, birçok sistemik hastalığın belirtisi olabilmektedir. Pruritusa neden olabilen en önemli hastalıklar özellikle obstrüktif tipte olmak üzere karaciğer hastalıkları, hepatit C infeksiyonu, böbrek yetmezliği, hipotiroidizm, hipertiroidizm, demir eksikliği anemisi, intes
tinal parazitler, polisitemia vera, özellikle Hodgkin hastalığı olmak üzere malign lenfomalar, lösemiler, myeloma, solid organ maligniteleri ve nöropsikiyatrik hastalıklardır. Karaciğer yetmezliği, üremi, tiroid hastalıkları ve polisitemia gibi hastalıklar bu olgularda %20-30 presipitan
neden olabilmektedir. Hodgkin lenfomalı hastaların en az %10-30'unda pruritus yakınması görülmektedir ve hastalığın ilk bulgusu olarak görülme oranı %7'dir. Non-Hodgkin lenfomalı hastaların %3'üne pruritus eşlik etmektedir.
Periorbital Ödem
Göz çukurunda ve gözü çevreleyen bölgede meydana gelen ödemlere “periorbital ödem” adı verilir. Periorbital ödem, göz kapakları, göz çukuru ve gözün çevresindeki herhangi bir alanda oluşabilir. Gözde ödem tedavisi sebebine bağlı olarak değişebilir. Başlıca nedenleri arasında yüzde meydana gelen enfeksiyonlar, alerjik reaksiyonlar, vücudun su tutması olmakla birlikte bazı böbrek rahatsızlıklarının belirtisi olarak ortaya çıkabilir.
Gözkapağında meydana gelen ödemler: Periorbital selülit adı verilen gözkapağında meydana gelen ve kapağın şişmesiyle kendini gösteren ödemler genellikle 3 yaşına kadar olan çocuklarda görülmektedir. Haemophilus influenzae, streptococcus pneumoniae ve staphylococcus aureus adlı bakterilerin derinin tam altında meydana getirdiği enfeksiyonlar sonucu oluşan ödem günümüzde çocukların bu bakterilere karşı aşılanması dolayısıyla oldukça azalmış durumdadır.
Göz çukuru ve gözün çevresinde görülen ödemler: Gözkapağı dışında kalan bölümde görülen diğer bir ödem türü “Orbital Selülit”tir. Gözkapağında oluşan ödemler genellikle çocukları etkilemesine karşın göz çukurunda meydana gelen ödemler her yaş grubundan insanda görülebilmektedir. Genel olarak staphylococcus aureus adlı bakterinin göz çevresinde yayılarak enfeksiyon oluşturması sonucu olur. Enfeksiyon çoğunlukla sinüs içinde oluşur ve buradan göze yayılır. Belirtileri arasında gözün çevresinde şişlik, kızarıklık vardır.